Üsküdar Ülkü Ocakları

Üsküdar Ülkü Ocakları
Mimar Sinan Mh. Eski Toptaşı Cd. No:3 D:3
Üyelik Türü : GOLD
GSM :  507-7792418
Telefon :  0216-3348573
Faks :  0216-3348573
www.uskudarulkuocaklari.org
Kategori : Dernekler ve Partiler Kayıt Tarihi : 17 Nisan 2013
İletişim : Mesaj Gönder Ziyaretçi : 6871
Firma / Kurum Hakkında


Üsküdar

Okan Ertorun Kimdir?

Okan Ertorun, 20 Mayıs 1982'de İstanbul'da doğdu. İlk, orta öğrenimini Üsküdar'da, lise tahsilini ise Üsküdar Ticaret Lisesinde tamamlamıştır. Lisans eğitimini ise Afyon Kocatepe Üniversitesi Pazarlama ve Anadolu Üniversitesi İşletme Bölümlerinden mezun olmuştur. Yurt içi ve yurt dışında tekstil işi ile uğraşmaktadır.

Üsküdar Ülkü Ocaklarında 1997-1998 tarihleri arasında orta öğretim ve eğitim masasında, 2000 yılında teşkilat başkanlığı görevlerinde bulunmuş olup, 2010 yılında devraldığı Üsküdar Ülkü Ocakları Başkanlığı görevini halen yürütmektedir.

Ülkücülük Nedir?

  • Ülkücülük
  • Ülkücü Hareket
  • Ülkücünün Ahlakı

Ülkücülük

BAŞBUĞ ALPARSLAN TÜRKEŞ'E GÖRE ÜLKÜCÜLÜK

Ülkücülük batı dillerinden dilimize giren idealistlik kelimesiyle aynı olan bir anlam belirtmektedir. Ülkücülük veya idealizm insan kafasının içinde elde edilmesi, varılması en mükemmel, en güzel, kendisini mutlu edecek hedeflerin tasarlanması ve bu hedeflerin gerçekleştirilmesi için arzu gösterilmesi ve çalışılması anlamını taşır. İnsanlar arasında idealistler yetişmeseydi insanlık bugün dünyayı aydınlatan birçok gelişmelerini, birçok alanlardaki yükselişlerini sağlayamazdı. Her gerçek, her fikir önce insanların kafasında bir hayal olarak doğar. İnsanlar hayal ederler. Hayal kurarlar. Bu hayalleri kendileri için iyi olan, kendilerinin özledikleri, elde etmekle mutluluk duyacakları birtakım istekleri, birtakım özleyişleri belirtir. İnsanlar hayalleriyle büyük ölçüde insan olurlar. İnsanlar hayalleriyle diğer canlılardan bir ayrıcalık gösterirler ve gerçekten insanlık vasfını kazanmış olurlar.

İşte ülkücülük de yani idealizm de insanların ve insan toplulukların kendileri için varılması mutluluk sağlayacak, varılmasıyla en gelişmiş, en yükselmiş bir durum sağlayacak, bir hayalin düşünülmesi ve insan beyninde tasarlanarak şekillendirilmesidir. Her toplumda idealistler vardır, ülkücüler vardır ve ülkücülerin, idealistlerin bulunuşu toplumlar için bir saadettir; büyük bir talihtir! Türk milleti için bizim düşündüğümüz ülkü nedir? Türk milleti için tasarladığımız ideal nedir? Her şeyden önce Türk milletinin ahlâkta, maneviyatta, insanlık duygularında en yüksek seviyede bulunması, yaşaması ve ilimde, teknikte dünyanın en ileri gitmiş varlığı hâline gelmesi ve ekonomik açıdan kalkınmış, tarımını modern tekniğe göre geliştirmiş ve modern sanayii kurulmuş, refahlı bir toplum hâline gelmesi, Türk toplumu için bir Türk milliyetçisinin düşüneceği ülkünün esaslarından mühim bir kısmını teşkil etmektedir.

Türk milliyetçiliğini, ülkücülüğünün sınırları içinde sadece bunlar mı vardır? Sade bunlar değil başka düşünceler, başka hedefler de vardır. Bu hedefler Türk milletinin hiç kimseden merhamet dilenmeyecek bir duruma gelmesi, kendi gücüyle ayakta duran, kendi gücüyle varlığını koruyabilen ve sözünü dünyanın her yerinde saydırabilen bir varlık hâline gelmesi düşüncesidir. Bunun yanı sıra Türk milletinin haklarını her zaman dünyaya tanıtabilmesi, dünyaya duyurabilmesi düşüncesidir ve bunun yanı sıra bütün Türklerin kölelikten, yabancıların buyruğu altında yaşamaktan kurtulmaları ve Self Determination, yani kendi mukadderatına kendilerinin hâkim olması kutsal prensibine göre, hepsinin bağımsız hâle gelmeleri, bağımsız olmaları Türk ülkücülüğünün bir diğer görüşü, düşüncesidir.

Ülkücülüğümüzün içerisinde her mesleğe mensup Türk milliyetçilerinin kendi mesleklerinde en ileri, en yüksek ve gerek kendi milletimiz için gerek insanlık için en çok yararlı neticeleri elde etmek görüşü de yer alacaktır. Bir Türk Milliyetçisi kendi toplumu için, kendi milleti için idealizmi daima göz önünde bulunduracak, bu genel idealizm prensipleri ile birlikte kendi sahası, kendi branşı ile ilgili çalışmalarında da bu temel ve genel mahiyetteki ülkücülüğün esaslarına uygun, onunla bütünleşmiş bir hâlde kendi branşı ile ilgili ülkücülüğünü de tespit edip güdecektir.

Ülküler uzak hedeflidir, uzun vadelidir. Bir ülkünün hemen yarın gerçekleşmesi mümkün olmayabilir. Ülküler önümüzdeki yılları, önümüzdeki yüzyılları kapsayabilir. Ama ülkü insanının kalbini aydınlatan bir ışıktır. Ülkü insanlara yönünü tayin etmesini sağlayan bir kılavuzdur. Milletler için de millî ülkü, milletin kılavuzu, milletin yolunu aydınlatan güneşidir. Ülküsüz insan çamurdan bir varlık gibidir. Ülküsüz insan dümensiz, pusulasız bir gemi gibidir.

Bunun için her Türk milliyetçisi, her Dokuz Işıkçı mutlaka ülkücü olacaktır, mutlaka ülkü sahibi bulunacaktır. Hem milli ülkü sahibi olacaktır, hem insanî ülkü sahibi olacaktır, hem de kendi mesleğiyle ilgili ülkücü bir kişiliğe sahip olacaktır ki, hem de kendi mesleğinde başarılı, yararlı bir kişi olarak gelişsin hem de mensup olduğu topluma, milletine yararlı hizmetler yapsın, insanlığa yararlı faaliyetler gösterebilsin. Bunun için Dokuz Işık doktrininin çok önemli ilkelerinden olan ülkücülüğe büyük değer vermekteyiz. Ülkücüyüz! İnsanlık ailesi, yeryüzünde yaşayan bütün insanlar, milletler denen aynı aynı üyelerin bir araya gelmesinden meydana gelir.

Bir insan, insan olmak isterse, insanlığa hizmet etmek isterse, evvelâ kendi milletine hizmet etmeli, kendi milletini yükseltmeye, kendi milletini mutlu kılmaya çalışmalıdır. Bunu yaptığı takdirde aynı zamanda insanlığa da hizmet etmiş olur.

Çünkü bir insan kendi ailesini düşünür ve ona karşı vefalı kalırsa, insanlık duygulan en olgun seviyeye erişeceği için, kendi ailesi dışındaki insanlara karşı da yaranı ve vefalı olur. Bir insan kendi milletine faydalı olamaz, kendi milletine karşı bağlılık duymazsa, onun insanlığı düşünmekten bahsetmesi nihayet bir fantazi olur. İnsan, yetiştiği toprağın, yetiştiği milletin refahını, iyiliğini, saadetini ve şerefini temin etmelidir. Bunu yaptığı takdirde, o millet insanlığın bir parçası olduğu için, dolayısıyla insanlığa da hizmet etmiş olur.

Ülkücülüğümüz nedir?

Ülkücülüğümüz; Türk milletini en kısa yoldan en kısa zamanda modern uygarlığın en üst seviyesine çıkarmak; mutlu, müreffeh hale getirmek; bağımsız, özgür, kendi haklarına sahip bir hayata kavuşturmaktır.  Kişilere hürriyet, milletlere istiklâl başta gelen prensiplerimizdendir. İnsanlar hür ve eşit haklara sahip olarak doğarlar. Kabiliyet ve görevlerinin dışında insanlar haklarına tam olarak sahip kılınmalıdırlar. Toplum içerisinde insanlar kişisel liyakat ve kabiliyetlerine göre görevlendirilmeli ve bir sıraya konulmalıdır. Bütün bunlarla beraber ayrımsız olarak herkese bir imkân eşitliği sağlanmalıdır. İmkân eşitliği derken mücerret anlamda bir eşitlik anlaşılmamalıdır. Bu ülkücülüğümüzün içine bu günkü sınırlarımızın dışında bulunan Türklere ait herhangi bir şey girer mi? Türk adı taşıyan herkes bizim sevgi ve ilgimizin çevresi içindedir. Bundan vazgeçemeyiz. Bu her milletin tabiî hakkı olduğu gibi Türk milletinin de tabii hakkıdır.Bu günün Birleşmiş Milletler Anayasası, yeryüzünde yaşayan her millete ''kendi mukadderatına hâkim olma'' (şelf determination) dedikleri prensibi kutsal bir prensip olarak ilân etmiştir. Bugün Afrika'da yaşayan ve bugüne kadar hiçbir bağımsız devlet kuramamış olan Zencilere dahi, kendi mukadderatına hâkim olma (şelf determination) hakkı kutsal bir hak olarak tanınır ve bunların her biri yabancı boyunduruğundan, sömürgecilerin elinden kurtulup bağımsızlığını alırken, başkalarının boyunduruğu altında tutsak bulunan Türklerin tutsaklıktan kurtulmasını istemek, dilemek, bunun için iyi niyetler taşımak, Türk olan herkes için en tabiî ve kutsal bir haktır. Fakat biz ülkücülüğümüzde daima gerçekçi olmayı ve girişilecek faaliyetlerde Türkiye'yi hiçbir zaman tehlikelere, risklere, maceralara sürüklemeyecek bir yol üzerinde bulunmayı esas kabul ederiz.

Ülkücülüğümüz bir macera fikri değildir. Ülkücülüğümüz, Türk milletinin en kısa, yoldan, en kısa zamanda modern uygarlığın en üst kademesine yükseltilmesi, müreffeh, mutlu bir hayata erdirilmesi, kendi gücüyle ayakta durabilecek bir hâle getirilmesi ve her çeşit korkudan, baskıdan uzak olarak, hür, müstakil yaşaması ülküsüdür. Bu ülkü aynı zamanda Türk olan herkese karşı ilgi ve sevgi göstermeyi, onların mutluluğunu dilemeyi ve onların mutluluğunu, Türkiye'yi risklere, tehlikelere maruz bırakmadan, bırakmaksızın, bırakmamak şartıyla sağlamaya çalışmayı içine alan bir ülkücülüktür.

GALİP ERDEM'E GÖRE ÜLKÜCÜLÜK

Ülkücünün Çilesi

Gün olur, ülküsüz insanlara gıpta ile bakasınız gelir. Rahat yaşarlar. Tıpkı Şairin söylediği gibi: ''Akl-ı şuur'' ları vardır, güzel severler. ''Bade'' içerler ve nihayet göçüp giderler.

Ülkücülerin hayatı bambaşkadır. Sözlüklerinde rahatlık kelimesinin yeri yoktur. Daimi bir mücadele içinde ömür tüketirler. Hemen herkesle, her şeyle zaman zaman çatıştıkları görülür. Arkadaşları ile, aileleri ile, hatta sevdikleri ile.. Belli bir ülkünün esaslarından ziyade politikanın değişen icaplarına uymayı tercih eden kudret sahipleri ile de sık sık ihtilafa düşerler. Çok defa, başları belaya girer; gene de sinmezler. Bu halleri '' kalabalık'' a göre uslanmamaktır; kendilerine göre de, yılmamak.

Ülkücü dünya nimetlerinden yana nasipsizdir. Gözü yoktur ki, nasibi olsun. Bir lokma, bir hırka ona yeter. Paraya karşı o kadar müstağnidir ki, halkın hayretine sebep olur. Herkesin istediğini istemez, ne istediğini de herkes anlayamaz. Kendi zevkleri dışında zevk tanımayanların gözünde ''zevksiz'' bir adamdır! Küçümserler onu, hayatı anlamamakla, üç günlük dünyanın hakkını vermemekle itham ederler. Böyle davranışlara hiç önem vermez. Elverir ki, inandığına dokunulmasın!

Kalabalığın nazarında o, zavallı bir hayalperesttir. Olmayacak fikirlerin rüyasına dalmış öylece uyumakta, başkalarını da uyumaya teşvik etmekte?

Bir gün fikirlerinin gerçekleştiği görülse bile, Ona hiç kimse ''aferin'' demez. Üstelik, ''böyle olacağı zaten belli idi'' buyurulur.

Ülkücünün, ülküsü ile münasebeti, hakiki bir aşkta sevenle sevgilinin münasebetine benzer. Hep verir, hiç almaz. Sevgili nazlıdır, sitemi eksik etmez, incinmeğe de hiç gelemez. Diğer sahalarda umumiyetle dikkatsiz hareket eden Ülkücü, sevgili bahis konusu oldu mu baştan başa haysiyet kesilir. Şahsına fenalık yapanlara pek aldırmaz ama, ülküsüne yan gözle bakanlara tahammülü yoktur. Sadakati için karşılık beklemez, mükafat istemez, bir garip kişidir? Ülküsüne hizmet edenlere son derece hürmetkardır. Gerçek aşıklar gibidir; kıskanmaz. Sevgilisinin sevildikçe güzelleşeceğini bilir. Sevmenin gururu yegane süsüdür Ülkücünün en çok dinlediği ''nasihat'' tır. ''Yapma '' derler, '' hayatını heba etme'' derler, ''gününü gün et '' derler. O kadar çok şey söylerler ki, hiç bitmez. O hepsini dinler, ama hiçbirini tutmaz, gene bildiği gibi yaşar.

Ülkücülerin en amansız düşmanları ''eyyamperest'' lerdir. Menfaatlerine tapan bu adamlar, daha çok kazanmalarına, daha rahat yaşamalarına mani olacak sanırlar da, ülkücüleri ezmeğe çalışırlar! Ne garip tecellidir ki, ülkücünün gayretlerinden en çok faydalananlar da ''eyyamperest'' lerdir.

Gün gelir, ecel hükmünü icra eder, ülkücü dünyasını değiştirir. ''Kalabalık'' o'na acır, daha iyi yaşamış olmasını temenni eder. Halbuki o, inançları uğrunda yaşamanın hazzını tadamadıkları için ömrü boyunca ''kalabalık'' a acımıştır.

Başbuğ Alparslan Türkeş'in bir kordan alevlendirdiği ülkücülük Türk milletinin fikrinde ve zikrinde yerini bulmuştur. Kendini, 'Türk milletini en ileri, en medeni, en kuvvetli bir varlık haline getirme ülküsü' için çalışmaya adamış ülkü neferlerinin karşılaşacağı zorlukları ise 'Ülkü devi' olarak bilinen Galip Erdem kaleme almıştır;

Bedava Ülkücülük

Samimiyetinizden asla şüphe etmiyorum. «Domuzdan yana» değilsiniz, biliyorum! Doğruluğuna inandığınız fikirlerin ezilmek istenmesine üzülüyorsunuz. Fazilet temeli üstüne kurulacak mesut ve müreffeh bir Türkiye'yi şiddetli özlüyorsunuz. Davanızın başarıya ulaşması için sık sık dua ettiğinize, hatta zafer rüyaları gördüğünüze bile eminim. Ama ne yazık ki, bundan başka hiçbir şey yapamıyorsunuz. Mücadele ile yegâne ilginiz «Allah vere de bizimkiler kazansa» diyerek, tehlikeli kulakların duyamayacağı bir sesle dua ederek seyirci kalmaktan ileri gidemiyor. Tanınmağa cesaret edemiyorsunuz. Saflarınızı kuvvetlendirmek üzere aralarına katılmaktan korkuyorsunuz. Böylece bir çetin dâvanın bütün yükü bir avuç adamın omuzlarına yükleniyor. O bir avuç adam mücadeleyi kazanırsa ne âlâ, avuçlarınız patlayıncaya kadar alkışlayacaksınız. Onları olduklarından daha büyük gösterecek, olağanüstü vasıflar tanıyacak, şımartacaksınız. Ama yenildikleri vakit, ama her yönden saldıran çeşitli düşmanların üstün kuvvetine dayanamayıp ezildikleri vakit hiçbiriniz ortalıkta görünmeyecek, âdeta hep birden «toz» olacaksınız. Artık o yenilmişlerle karşılaşmamak için sokakta yolunuzu değiştirecek, selâm vermekten çekineceksiniz. Yalnızlığın çilesini dolduran, ihanetin ıstırabı ile kahrolan o bir avuç insan yine size darılmayacak, umudunu kesmeyecek. Mücadelesini devam ettirecek.

Rahatınızın kaçmaması, düzeninizin bozulmaması uğruna her şeye katlanacaksınız. Yanlış anlamayın: O bir avuç adam elbette ki, sizin hesabınıza değil, gönül verdikleri bir ülkünün hizmetinde çalışıyorlar. Hak yolunun yolcuları, siz olsanız da olmasanız da, yollarından dönmeyeceklerdir. Yalnız, bir noktayı unutmayınız: Bu oyun daima böyle oynanmaz. İmkânla iman birleşmediği müddetçe dâva kazanılamaz. Kazanılsa bile, zaferde sizin en ufak bir payınız olmaz. Hiç değilse olduğunuz gibi görününüz, bedava ülkücülükten vazgeçiniz. Bu kadarı bile, kazanmasını istediğiniz taraf için bir hizmettir. Sizi hesaba katmamış, yardımınıza bel bağlamamış olurlar. Hep seyirci kalacağınızı, hiçbir zaman sahaya çıkmayacağınızı bilirlerse, ona göre hazırlanırlar.

Sizi haksız bulmuyorum. İnsanoğlu'nun önce nefsinin hizmetçisi olduğunu unutmuyorum. Sadece, sırf nefslerine hizmet etmek isteyen bir insanın bile, zaman zaman nefsinden fedakârlık yapmak zorunda kalacağını hatırlatmak istiyorum. Tarih, hiçbir şey kaybetmeyeyim derken her şeyi kaybedenleri çok görmüştür.

Ülkücü iman konusunda görüşleri açık ve yararlı olan kişilerin arasında itibarlı bir yere sahip olan Galip Erdem  yine bir başka yazısında ülkücüğün tasdikine ve hayat boyu süren bir sınav olduğuna olan inancına dikkat çekmiştir. Ara ülkücüler diye nitelendirdiği grupların içinde en önemli grup olarak belirttiği 'gerçek ülkücü olabilme ülküsü' grubu hakkındaki fikirlerini neşrettiği yazısı ise şüphesiz okunmaya değerdir;

Genç Bir Ülkücü İle Sohbetler

Ülkü son hedeftir. Son hedefe varılmasını kolaylaştıracak ara hedeflerin seçilmesi şarttır. Ara hedefler gibi, ara ülkücüler de olacaktır. Sohbetimize, ara ülkücülerin en önemlisini anlatmağa çalışarak başlıyorum: Ara ülkücülerin en önemlisi, gerçek bir ülkücü olabilmek ülküsüdür. Kırılma ve üzülme. 'anlayamadım gerçek bir ülkücü değil miyim sanki!' diye de şaşırma. Bilirsin: Seni çok severim. Bir insanın çok sevdikleri üzerinde çok hakkı vardır. Evet, henüz gerçek bir ülkücü değilsin. Ruhunun zenginliği, yüreğinin büyüklüğü, ülkü yolunda verdiğin mücadeledeki yiğitliğin sonucunu değiştirmez. Gençsin. İnsanoğlu, gençlik çağında, her şeye olduğu gibi, ülkücülüğe de adaydır. Hiç unutma: Bugün, tamamen haklı olarak, ülkücülüğe aykırı davranışlarından ötürü kınadığın ağabeylerin, senin yaşında iken, ülkücülüklerine asla toz kondurmak istemezlerdi. Ama hayat adını verdiğimiz düşmana yenildiler. Şimdi sapmalarını bağışlatmak için, münasip bir bahane aramanın peşine düşmüşlerdir. Sana, kendi neslimin durumunu anlatayım: Çoğumuz ülkücülük imtihanını kazanamamış, sınıfta kalmışızdır; kaydımız silinmiştir! Pek azımızın adaylığı hâlâ devam ediyor. Dikkat etmelisin: Adaylık kelimesini kullandım. Çünkü hiçbirimiz, bütün gayretlerimize rağmen, tam bir ülkücü olamamışızdır. Daha bir kısmımız yarı yolda tükeneceğiz. Gerçek ülkücülüğe ne kadar yaklaşabildiğimizin hesabı son nefeslerimizi verdikten sonra çıkarılacaktır.

Neden böyle oluyor? Sorunun cevabını daha önce de vermiştim: Hayat dediğimiz en büyük düşmana yenilmemiz yüzünden böyle oluyor. Yapımız çıkarlarımızdan vazgeçebilmeye müsait değildir. Hele çağımıza hükmeden maddecilik, belki de hiç kavuşulmayacak bir sevgili uğruna zahmet çekmemize, acılara katlanmamıza imkân vermiyor. Ancak bir müddet, özellikle hiçbir sorumluluğu yüklenmediğimiz gençlik yıllarında her türlü baskıya dayanabiliyor, biraz yaşlanıp çoluk çocuğa karışınca dökülüyoruz.

Senden istediğim, gerçek bir ülkücü olmağa çalışmanın, aynı zamanda bir ülkü değeri taşıdığını bilmendir. En büyük düşmanını şimdiden tanımalısın. Hayatın boyunca, ülküsüne ihanet etmen için sayısız tuzaklar kurulacağını daima hatırında tutmalı, yenik düşmemeğe hazırlanmalısın. Gerçek ülkücülüğü ülkü edinecek, çağımız şartları içinde, adaylığı korumanın bile büyük bir şeref sayılması gerektiğini öğreneceksin. Yenik düşmemenin ülkü kavgasını bir ömür boyu yürütebilmenin sırrı nedir? Yenilmemenin tek sırrı vardır: Nefsini yenmek! Ama nefsini yenmek, söylendiği kadar kolay bir iş değildir. Nefsini yenebilen bir yiğit, bütün dünyayı yenmiş sayılır

KAYNAKÇA

Alparslan Türkeş,DOKUZ IŞIK( Burçak Yayınları, 2000),129,130,131,132,133

Galip Erdem,Tercüman Gazetesi,13 Ağustos 1961

Alparslan Türkeş,DOKUZ IŞIK( Burçak Yayınları, 2000),20

http://www.ulkuocaklari.org.tr/default.asp?CCC=YaziSistemi&UO=Bak&ID=319 Erişim Tarihi: 4 EKİM 2009

Galip Erdem,GENÇ BİR ÜLKÜCÜ İLE SOHBETLER 1(Bozkurt Dergisi 17.sayı 1974)

Ülkücü Hareket

Türk Milletinin tarih sahnesine çıkmasıyla beraber her Türkün zihninde ve bedeninde yer tutan Türk Milletini sevme, onun yücelmesi, gelişmesi için çalışma ve ona karşı yönelmiş her türlü tehlikeyle mücadele etme duygusu aradan geçen binlerce yılda katlanarak artmış ve bugün milyonlarca Türk-İslam ülkücüsü tarafından vazgeçilmez bir yaşam felsefesi haline getirilmiştir.

Yüce Türk Milletinin ilk defa siyasi bir teşekkül olarak ortaya çıkmasında, bu siyasi teşekkülün önce devletlere, ardından da imparatorluklara dönüşerek tüm dünyayı Türk'ün cesareti ve yeteneğiyle tanıştırmasında da işte bu sönmez duygu en büyük etken olmuştur. Asya'nın ortalarından önce güneşin doğduğu yöne ilerleyip Çin Denizi'ne ulaşan, ardından da Tanrı'nın verdiği Kut'la güneşin battığı yönde at sürüp Türk'ü cihanda hakim kılmaya çalışan bu ülkü, bugün Türk Milletinin birliği ve önderliğiyle dünyaya nizam verme gayesinde olan Türk-İslam ülkücülerinin en büyük ideolojik mirası olmuştur.

Türklerin Asya'nın batısında yer tutup cesaret ve yeteneklerini tek hak din olan İslamiyet'le birleştirmeleriyle Türk-İslam Ülkücülüğü felsefi alt yapısını bütünüyle tamamlamıştır. İslamiyet'in kabulüyle beraber bütün Türk Devletlerinin sahip oldukları Türk'ün sancaktarlığında İslam'ın tanıtılıp yayılması ülküsüyle yüzlerce yıl Yüce Türk Milleti cihanda hakimiyet kurmuş ve binlerce yılda geliştirdiği yüksek medeniyetini tüm insanlığa aktarmıştır.

Türk Devletlerinin bu şekilde siyasi yapılarını geliştirip yaygınlaştırmalarının temelinde yatan toplumsal kabulü belirtmek belki de daha öncelikli olan konu olacaktır. Türklerin İslamiyeti kabulüyle beraber İslamın temel prensiplerini Türk kültür öğeleriyle birleştirerek, İslamiyetin Türkler arasında hızla yayılmasında ve bunun bir hayat felsefesine dönüşmesinde etkili olan gönül erenlerinin etkisi tartışılmazdır. Bu etkiyi bırakanlar arasında şüphesiz Hoca Ahmet Yesevi'nin yeri çok ayrıdır. Hoca Ahmet Yesevi İslamiyeti sade ve anlaşılır bir dille Türk kültür öğeleriyle özdeşleştirerek etrafına anlatmış, dergahlarında yetiştirdiği alperenlerle Anadolu'nun Türk yurdu haline gelmesinde ve Anadolu'da Türk Devletlerinin kök salmasında büyük hizmet vermiştir. Hoca Ahmet Yesevi hiçbir şahsi ve siyasi çıkar gözetmeden Türk Milletinin menfaati ve sadece Cenabı Allah'ın rızasını kazanma amacıyla ömrü boyunca bu ülkü yolunda mücadele vermiştir. İşte bu ülkü Müslüman Türk Ülkücülüğünün en önemli tarihsel temelini oluşturmaktadır. Yesevi ile beraber atılan bu tohumlar Anadolu'da, Asya'da, Balkanlar'da, Kafkaslar'da, Kutsal Topraklar'da velhasıl dünyanın birçok yerinde yüzlerce yıl sürecek olan Türk Devletlerinin hakimiyetini ve bu hakimiyetle beraber birçok milletin refah ve huzur içinde yaşamasını sağlamıştır.

İşte bu ülküyle bezenmiş Anadolu coğrafyasında kök salıp üç kıtaya yayılan Osmanlı İmparatorluğu Türk ve İslam aleminin merkezi haline gelerek, yüzlerce yıl bu fikirlerin uygulayıcısı olmuştur. Başta Osmanlı Devleti olmak üzere, Anadolu ve çevresinde kurulmuş olan Türk Devletleri yüzlerce yıl Türklere ve İslama yapılan her türlü saldırının karşısında durmuş, Türklerin liderliğini İslamiyetin sancaktarlığını yapmışlardır. Türkleri İslama sancaktar yapan, dünyaya hakim kılan işte bu ülkücü düşünce olmuştur.

Osmanlı'nın doğal sınırlara dayanıp ardından kademeli olarak kök salıp doğduğu Anadolu coğrafyasına çekilmeye başlaması ve sonunda 20. yüzyılın başında Birinci Cihan Harbi'nden yenilerek ayrılmasının neticesinde Türk İslam aleminin kalbi olan bu coğrafyanın haçlı zihniyetini taşıyan batılı devletlerce işgaliyle beraber insanlık tarihinin bugüne kadar dahi benzerine rastlamadığını topyekun bir direnişin ve dirilişin kahramanları olan Başbuğ Gazi Mustafa Kemal önderliğindeki Türk Milletinin her ferdinin ortaya koyduğu mücadele ülkücü duruşun en büyük timsali olmuştur. Gazi Mustafa Kemal de, onunla beraber bu coğrafyada küllenen ocağı alevlendiren ve yeni bir medeniyetin yaratıcısı olan kahraman Türk Milletin her biri de birer ülkücüydü.

Yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin bütün siyası yapısı ve devleti oluşturan toplumun sosyal yaşam biçimi Türk Milliyetçiliği fikri çizgisinde oluşturulmuştur. Türk Milliyetçiliği ekseninde kurulan bu yeni devlet, Müslüman Türk'ün ayakta kalan ve direnen son kalesiydi. Gazi Mustafa Kemal'in devletin kuruluşuyla beraber uygulamaya koyduğu ilk icraati; Türk inkılâbının esaslarına bağlı, Türklük şuurunu taşıyan bir gençlik yetiştirmeye çalışmak olmuştur. Uygulanan program neticesinde daha önceleri adı ''Darü'l-Fünun Talebe Cemiyeti'' olan öğrenci hareketi 1924 yılında fakültelerin talebe birliklerinin ortak kararı ile ''Milli Türk Talebe Birliği'' adını almıştır. MTTB fikri anlamda bugün Ülkü Ocaklarının sahip olduğu kırılmaz çizgiyi temsil eden önemli bir yapı olmuştur. Başbuğ Atatürk'ün vefatıyla beraber geri plana itilen Türk Milliyetçiliğinin 20. Yüzyıl Türk Siyasi Tarihine damgasını vuran asil başkaldırısı 3 Mayıs 1944'te vuku bulmuş ve binlerce Türk genci Ankara sokaklarında ''Yaşasın Türk Milliyetçiliği'' sloganlarıyla Türk Milliyetçiliğine yönelen her türlü baskı ve zorluğa karşı direneceklerini bir kez daha göstermişlerdir. 3 Mayıs 1944 tarihi Türk milliyetçilerine bir Başbuğ armağan etmiştir. 3 Mayıs 1944'teki Turancılık Davası'nın mağdurlarından Alparslan Türkeş ilerleyen dönemlerde Türk Milliyetçiliğini sosyal bir direniş olmaktan çıkarıp aynı zamanda siyasal bir temsil mekanizması haline de dönüştürecektir. İşte bu dönüşüm süreci Başbuğ Alparslan Türkeş'in 1960 ihtilalı sonrası sürgüne gönderildiği Hindistan'dan yurda dönüp Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi'nde siyasete girmesiyle başlamıştır. CKMP Başbuğ'un önderliğinde 1969 kongresinde ismini ''Milliyetçi Hareket Partisi'', amblemini de ''Üç Hilal'' olarak değiştirirken; Ülkücü Hareketin mutlak iktidarının sadece siyasi bir zaferle elde edilemeyeceği aynı zamanda toplumsal bir fikri zeminin de oluşturulması gerektiğine inanan Başbuğ, toplumun önderi konumundaki gençliğin de bu iktidar yürüyüşünde aktif bir sorumluluk üstlenmesi gerektiğini düşünerek Ülkücü Türk Gençliğini de ''Ülkü Ocakları'' çatısı altına toplamıştır. Artık Ülkücü Hareket hem siyasi hem de toplumsal temsil yeteneği olan bir hayat felsefisi haline gelmiştir. Türk Milletine çağlar üstünden bir sıçrama yaptırarak dünyanın en güçlü devleti ve toplumu haline getirecek olan Ülkücü Hareket'in mutlak zafer yolculuğunun son aşaması böylece başlamıştır. 1970li yıllar Ülkücü Hareket'in zafere giden yolda en büyük bedeli ödediği yıllar olmuştur. Türk Devletini ve Milletini kuzeyden esen kızıl rüzgara karşı koruma uğruna beş binden fazla Ülkücü genç kahpe kurşunlara göğüs gererek toprağın kara bağrına bir gül bahçesine girercesine düşmüştür. Binlerce Ülkücü gazi olmuş, birçoğu bu asil mücadelenin cefasını zindanlarda çekmiştir. Ama Müslüman Türk Ülkücüleri, Türk Milliyetçileri, binlerce yıldır olduğu gibi yine yılmamışlar, yıkılmamışlardır. Bozkurtlar zafere giden yolun uzun ve çetin olduğunun farkındadırlar. Ülkücü Türk Gençliğinin asil mücadelesi sayesinde püskürtülen kızıl rüzgarın kesilmesi ve 1980li yılların büyük bölümünün cezaevlerinde geçmesinin ardından 1990lı yıllar Ülkücü Hareket'in 21. yüzyılda Türk Milletinin dünyaya liderliği için hazırlanacak strateji ve kadroların oluşturulduğu yıllar olmuştur. Fakat ne büyük bir hazindir ki hiç beklenmedik bir anda Türk Dünyasının bilge lideri, Ülkücü Hareket'in Başbuğu Alparslan Türkeş 1997 yılında Hakk'ın rahmetine kavuşmuştur. Ardında yetişmiş milyonlarca bozkurt bırakan Başbuğ, Ülkücü Hareketin binlerce yıllık tarihinin en zorlu mücadelesini veren kahramanlarından biri olarak ebediyen yetiştirdiği bozkurtlarının gönlünde yaşamaya devam edecektir. Başbuğun vefatının ardından Ülkücü Türk Gençliğine bir başka bilge lider  Dr. Devlet Bahçeli önderlik etmeye başlamıştır. Başbuğun ışık tuttuğu yolda lider Dr. Devlet Bahçeli, bozkurtlara ilk hatırlatmasını yapmıştır; Ülkücü Gençlik, Türk Gençliğinin tamamına öncü, örnek ve önder olacaktır. Lider, bozkurtlara ve millete yakın siyasi hedefi de göstermiştir; Cumhuriyetin kuruluşunun 100. yılı olan 2023 yılında Türkiye bölgesinde, İstanbul'un fethinin 600. Yılı olan 2053 yılında da dünyada lider ülke olacaktır. İşte bu hedefler doğrultusunda binlerce yıllık şanlı tarihinden aldığı güçle, taşıdığı azim ve kararlılıkla, tarihte olduğu gibi bugün de, Ülkücü Gençliğin önderliğinde Müslüman Türk Milletinin dünyaya nizam verecek iktidar yürüyüşü devam etmektedir.

Ülkücü Hareket ve onun yılmaz gençliği dün olduğu gibi bugün de Türk Milletinin menfaatleri uğruna her türlü fedakarlığı yapmaya, mücadeleyi vermeye kararlı bir şekilde bu iktidar yürüyüşünde yerlerini almıştır ve almaya da devam edecektir.

Ülkücünün Ahlakı

Seyyid Ahmed Arvasi

Türk-İslâm Ülkücüsü, İslâm'ın ahlâk ve faziletine göre yaşamak azim ve kararındadır. Bu Allah ve Resulünün sevdiği ve övdüğü ahlâka sahip olmak iradesini ifade eder.

Allah, Kur'an-ı Kerim'de sevdiği ve beğendiği bir kavmi şu şekilde tasvir eder: ''Ey iman edenler! İçinizden kim dininden dönerse, Allah-müminlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı onurlu ve zorlu, kendisinin onları seveceği, onların da O'nu seveceği-bir kavim getirir ki, onlar Allah yolunda savaşırlar ve hiç bir kınayanın kınanmasından (dedikodu­sundan) çekinmezler. Bu, Allah'ın bir lutf-u inayetidir ki, onu kime dilerse ona verir. Allah, ihsanı bol olan, en çok bilendir.'' (Kur'an-ı Kerîm, Mâide Suresi - Ayet 54.)

Yukarıda mealini verdiğimiz bu «inzar» (tehdit) âyetini Vâni Mehmed Efendi, yalnız Arap kavmini tehdit etmekle kalmayıp on­lardan sonra İslam'a büyük hizmetler edecek Türk kavminin husu­siyetlerini açıklayan bir emir olarak yorumlar. Gerçekten de, «Ashab-i Kiram»dan sonra, İslâmiyet'e hizmette kim Türk kavmi ile boy ölçüşebilir? Müslüman Türk'ün tarihini incelediğimizde bu ha­kikat bütün çıplaklığı ile ortaya çıkar. Kâinatın Efendisine tam dört yüz yıl «vekalet» eden Türk milletinin şan ve şerefi gerçekten bü­yüktür. Şanlı ecdadımızın ahlâkını inceleyenler, onları «müminlere karşı alçak gönüllü», «kâfirlere karşı onurlu ve zorlu», «Allah'ı se­ven ve Allah'ın sevdiği işleri yapan», «Allah yolunda savaşan» ve «kınayanların kınamasına aldırmayan», hak bildikleri yolda yiğitçe ve ölesiye yürüyen kimseler olarak tanırlar. Bütün bu hususiyetler, «Kur'an-ı Kerim'in» övdüğü faziletlerdir.

Müslüman-Türk milleti, bu yüce vasıflara sahiptir ve «Bu âyet-i kerime-Allah doğrusunu bilir-Türk milletini haber vermektedir. 17. asırda yaşayan Vanî Mehmed Efendi'nin bu konuda tereddüdü yok­tur. O şöyle yazar: «Türk kavmidir, zira biz, uzun zamanlardan beri karada, denizde, Şark'ta ve Garp'ta Rumlar ve Frenklerle müca­delede bulunan gazilerin, bütün Bizans ülkelerini zapt edip oralar­da tavattun etmiş olan Türkler olduğunu görüyoruz. Türkler tara­fından bu memleketlerde İslâm ahkâmı tatbik ve icra edilmiş»tir.

Bugün, kapitalizmin, komünizmin ve siyonizmin pençesi altında inleyen, çeşitli tertiplerle vatanlarında esir düşen, zenginlikleri yağmalanan, insanları sömürülen, kanları akıtılan, hor ve hakir gö­rülen ve nüfusu bir milyara yaklaşan İslâm dünyasının acıklı duru­mu karşısında ıstırap duymamaya imkân var mıdır? Türk dünyası­nın üçte ikisi esir ve mahkûm, Arap dünyası beylik beylik bölün­müş, hırslı liderler elinde birbiriyle boğuşmakta Afrika'da Müslü­manlar, kapitalist ve komünist tertiplerle kan ağlamakta, Filipin'den Eritre'ye kadar ezilen ve kahredilen milyonlarca Müs­lüman kurtuluş ümidi aramaktadır. Bağımsız bilinen İslâm ülkeleri ise bin bir türlü sosyal, kültürel, ekonomik ve politik problem için­de bunalmış, iç ve dış düşmanların taarruzları karşısında ayakta durmaya çalışmaktadır. Yeni sömürgecilik, Müslüman ülkelerin ço­cuklarını dinlerinden ve milliyetlerinden koparmış, kendi emelle­rine hizmet edecek «eylemlere» sürüklemekte ve kendi sloganla­rını bağırttırmaktadır.

İşte, bu karanlık tablo içinde, yalnız Türkiye'de bir ümit ve iman ışığı belirmiş bulunmaktadır; İslâm iman ve ahlâkından güç alan yeni bir ülkücü nesil, tarihimizin bağrından fışkırmış ve her gün biraz daha güçlenerek gelmektedir. Bunlar,«Müminlere karşı alçak gönül­lü, kâfirlere karşı onurlu ve zorlu, Allah yolunda savaşan ve kınayanların kınanmasına aldırmayan» yiğitlerdir. Bu nesil, Allah'ın Türk milletine ve İslâm dünyasına ihsandır.





Firma Ulaşım Haritası

HAVA DURUMU

İstanbul Hava Durumu
İstanbul Hava Durumu
Takip Et :
Üsküdar 34 Feedburner
www.uskudar34.com © 2007-2022 Tüm Hakları Saklıdır. Sitedeki içerikler kaynak gösterilmeden kullanılamaz.
Destek ve Bilgi : [email protected]
Bu sayfa 0.03 saniyede yüklendi.

www.uskudar34.com web sitesinde yer alan tüm sayısal ve sözel içerik sadece bilgilendirme amaçlıdır. Köşe yazılarında yer alan içerik yazarların kendi görüşleri veya alıntı(kaynak gösterilerek) olup; ilgili konu hakkında uskudar34.com'un genel görüşünü yansıtmaz.

Web sayfalarımızda yer alan bilgiler ve doğrulukları tarafımızca garanti edilmemekte olup, bu bilgiler belli bir getirinin sağlanmasına yönelik olarak verilmemektedir. Bu nedenle bu sayfalarda yer alan bilgilerdeki hatalardan, eksikliklerden ya da bu bilgilere dayanılarak yapılan işlemlerden doğacak her türlü maddi/manevi zararlardan ve her ne şekilde olursa olsun üçüncü kişilerin uğrayabileceği her türlü zararlardan dolayı uskudar34.com sorumlu tutulamaz.

sanalbasin.com üyesidir