Eğitimin Yaşı
Bundan birkaç sene önce MEB'deki görevime ek olarak bir dershanede çalışıyordum. Ek olarak çalışmam bana ekonomik olduğu kadar tecrübe olarak da birçok değerler kazandırdı. Çünkü dershane ortamı devlet okullarından farklı bir yapıya sahip olduğunu hepimiz biliriz. Özellikle öğretmen ve öğrenci ilişkileri daha farklıdır. Dolayısı ile edinilen tecrübeler de farklı olabiliyor.
Dershanede çalıştığım dönemlerde yaşadığım bir olayı hiç unutamam. Dershanede 55 -60 yaşlarında bir amca var. Sene başı olduğu için ben de amcayı oraya yeni alınan bir görevli sanıyorum. Bir ara çay içmek için kantine gittim. Bu amca da bana yaklaştı. Beraber çay içerken biraz kendinden bahsetti. Daha sonra anladım ki bu amca dershaneye öğrenci olarak gelmiş. Hatta daha önce de başka dershanedeymiş. Bu şirin beyefendinin anlattıkları içime işledi. Kendisi siyasete meraklı biriymiş. İçinde bulunduğu siyasi teşkilatta ne zaman mevki olarak yükselmesi söz konusu olsa rakipleri onu hep ''diplomasızlığı'' nı ileri sürerek engelliyorlarmış. Tabii kendisi Anadolu'nun bir köyünde yetiştiği için eğitim alma imkânı olmamış. Daha sonra da evlenip çoluk çocuğa karışınca kendi eğitimine vakit ayıramamış. İşinden emekli olduktan sonra maaşını hanımına teslim ederek kendini bir dershaneye zor atmış. Bu arada ortaokulu (5. 6. ve 7. sınıflar) bitirmiş ve lise bölümüne geçmiş. Açık öğretim lisesi sınavlarına hazırlanmak amacıyla dershaneye gidiyormuş. Bana söylediği bir şeyi hiç unutamam. ''Hocam, bundan sonra tek idealim var. Bir gün mutlaka ÖSYM'nin hazırladığı ÖSS'ye gireceğim. Kazanamayacağımı biliyorum ama yine de gireceğim.'' Amcayı dinlerken yüzümü gözümü zor tuttum ağlamamak için. Açıkçası biraz da kendimden utandım. Çünkü bizler eğitimin içindeyiz ama eğitimin değerini yeterince bilemiyoruz.
Hayalî'nin dediği gibi
''Ol mahiler ki derya içredir deryayı bilmezler.''
Bugün eğitim alanında çok güzel gelişmeler var. Bunlardan bazıları ''Hayat Boyu Öğrenme Projesi'' diğeri de ''Açık Öğretim Lisesi uygulamasıdır. Bu programların eğitimde geç kaldığını düşünenleri için çok güzel bir fırsat olduğunu düşünüyorum. Ama bu imkânları yeterince değerlendirdiğimizi söyleyemem. Açık öğretim liselerinde devam zorunluluğu yok. Dolayısı ile isteyen sınavlara evde isteyen az önce bahsettiğim amca gibi dershaneye giderek sınavlara hazırlanabilir. Bu demek oluyor ki bir insan isterse kendi işini takip ederek eğitimine devam edebilir. Yani, hayatımızın her anında kurumsal bir eğitim alma şansına sahibiz. Bu şekilde açık lise eğitimini alarak üniversite eğitimini de bitiren birçok insan tanıyorum. Hatta bir arkadaşım açık liseden sonra Boğaziçi Üniversitesini kazanmıştı. Sürekli eğitim camiasında olduğum için bu tip örneklerden onlarcasını verebilirim. Yani, yaşı ilerlediği halde açık liseyi ve üniversiteyi sonradan bitiren birçok insan tanıdım. Şimdi, bu yönden düşünüldüğünde lise diploması hatta üniversite diploması almak imkânsız olmaktan çıkıyor. Özellikle ev hanımları bu konuyu düşünebilirler.
Her insan dünyaya gelirken belli yeteneklerle donatılmış olarak gönderilir. Her insanın içinde belli yetenekler vardır. Bu yeteneklerin ortaya çıkması için bazen kişinin kendini keşfetmesi bazen de birilerinin bu cevheri fark etmesiyle ortaya çıkar. Hepimiz biliriz ki cevherler, madenler kimisi toprağın bir metre altındayken kimisi bir kilometre altında olabilir. Keşif olayı uzman kişilerce yapılırsa bu cevher yeryüzüne fışkırarak çıkar. Bu noktada insanın kendisini tanıması gereklidir. Yani hangi yeteneklere sahip hangi sanatlara yatkın ve nelere eğilimli olduğunu insanın kendisinin bilmesi gerekir. Yunus Emre der ki :
''İlim ilim bilmektir.
İlim kendin bilmektir.
Sen kendini bilmezsen
Ya nice okumaktır.''
Her insan kendini bilmekle ilme ve bilme başlayabilir. Eğer, bir insan kendini bilmeden ve tanımadan meslek edinmeye bir sanat öğrenmeye başlarsa yanlışlık yapma ihtimali çok yüksektir. Yunus Emre'nin dediği gibi ''Bu nasıl okumaktır.'' İnsan kendi yeteneklerini bilerek hedeflerini seçecek ve buna göre emek sarf edecektir. Hedefini olmayan gemiye hiçbir rüzgâr yardım etmez. Tabii, sadece yetenek tek başına yeterli değildir. Daha önemlisi bir insanda olması gereken çalışma, azim ve istikrardır. Bu konuda Thomas Edison ''Dehanın yüzde biri ilham, yüzde doksan dokuzu terdir.'' Kısacası, insan önce kendini tanıyacak ve kendi yetenek ve eğilimlerine göre bir alan seçtikten sonra o konuda çalışacak. Çalışmadan, kafa yormadan, mücadele etmeden ve çile çekmeden yeteneklerin eğitilmesi düşünülemez. Dünyanın en yetenekli insanı olsak bile gayret etmedikten sonra bir başarı elde edemeyiz. Örneğin, ham petrolü ele alalım. Hangi aşamalardan geçtikten sonra benzin, mazot veya tiner olabiliyor. Bu anlamda insan kendini bir cevher veya maden olarak tanımlayabilir; fakat işlenmesi gereken bir hammaddedir.
''Ben bu yaştan sonra okuyup da ne yapacağım.'' gibi yanlış düşünceleri eğitim hevesimizi kırmamalıdır.. Hayat fırsatlarla doludur. İnsana ne zaman ne gibi bir fırsat geleceği bilinmez. Her kazanılan kaybedilse bile eğitim kaybedilmez. Çünkü o insanın tamamen içindedir. Nereye gitse eğitimini de götürür. Eğitim uzun soluk bir yatırımdır ve meyvelerini toplamak zaman alır. Fakat en güçlü ve en verimli yatırımdır. Ayrıca, eğitim meyvelerine her yaşta ihtiyacımız olacaktır. Çünkü,
John Dewey der ki :
Eğitim hayata hazırlanmak değildir; eğitim hayatın ta kendisidir.