İstanbul'a gelen dünyaca ünlü edebiyatçı Amicis, karşılaştığı harikulade Üsküdar manzarasını, iki ciltlik Constantinopoli adlı eserde şu edebi cümlelerle ifade eder:
"... Geminin ikinci süvarisi birden bağırdı: Beyler, işte Üsküdar!"(...) Koca tepelerin zirvelerine ve yamaçlarına göz alabildiğine dağılmış ve bir perinin sihirli değneğinden doğmuş bir şehir gibi lâtif ve ışıklı Üsküdar, Altınşehir oradaydı. Bu manzarayı kim tasvir edebilir? Kendi şehirlerimizi anlattığımız dille bu hudutsuz bir renk ve manzara çeşitliliği, bu fevkâlade bir şehir ve köy, neşe ve ciddiyet karışıklığı, bu Avrupalı, Şarklı, acayip, zarif ve haşmetli harita üzerinde bir fikir vermek mümkün değildir!
Aralarından kar gibi beyaz camilerin yükseldiği sarılı kırmızılı on bin küçük köşkten ve on bin çayırlık çimenlik bahçeden meydana gelmiş bir şehir tasavvur edilmelidir; yukarıda koca koca servilerden bir orman, Şark'ın en büyük mezarlığı vardır; kenarlarda muazzam beyaz kışlalar, ev ve servi kümeleri, tepelerde birbirine sokulmuş küçük köylerle bunların arkasında yarı yarıya yeşilliklerle gizlenmiş başka köyler bulunur ve her yerde, ufku büyük bir perde gibi örten bir dağ sırtını yarısına kadar beyazlaştıran minareler ve kubbeler görülür; bu tarafta akçaağaçlarla kaplı dik uçurumlarla oyulmuş, o tarafta yemyeşil setler halinde alçalan ve gölgeli, çiçekli küçük körfezler teşkil eden bir sahilin üzerinde, koskoca bir bahçeye dağılmış koskoca bir şehir ve Boğaz'ın bütün güzelliği aksettiren gök renkli aynası...