İhsan ÖZKES

Kerbela Faciası

[email protected]
07 Aralık 2010 Salı günü 1 Muharrem'dir. 16 Aralık 2010 Perşembe günü 'Aşure Günü'dür. 'Kerbela Faciası' bu münasebetle kaleme alınmıştır.
12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto
Google News'de Takip Et
07 Aralık 2010 Salı günü 1 Muharrem'dir. 16 Aralık 2010 Perşembe günü 'Aşure Günü'dür. 'Kerbela Faciası' bu münasebetle kaleme alınmıştır.

KERBELA FACİASI
Muaviye (602 - 680) yerine oğlu Yezit'i (646 - 683) halife tayin etmişti. Muaviye'nin ölümünden sonra Yezit'in önünde tek engel Hz. Hüseyin'di. Çünkü Yezit'in halifeliğini içine sindiremeyen insanlar halife olarak Hz. Hüseyin'i istiyorlardı.

Muaviye Haşimilerin bulunduğu vilayetleri daha sıkı kontrol altında tutmak için buraların valilerini kendi akrabalarından seçiyordu. Medine ve Mekke bu bakımdan önem arz ediyordu. Yezit, Medine valisi Velid bin Utbe'den, Hz. Hüseyin'in biatini alması için emir verdi. (Velid b. Utbe, Yezit'in amcaoğludur. Zira Velid'in babası Utbe, Muaviye'nin kardeşidir.) Yezit, Hz. Hüseyin'den biat alınmasını, aksi takdirde öldürülmesini istedi. Velid, Hz. Hüseyin'den Yezit'e biat etmesini istedi. Hz. Hüseyin Yezit'e biat etmemek için valiyi oyaladı.

Üvey kardeşi Muhammed bin Hanefiyye (Hz. Ali'nin Havle binti Cafer el Hanefiyye isimli hanımından doğan oğlu, annesine nispetle Muhammed b. Hanefiyye diye isimlendirilmiştir.) gibi Hz. Hüseyin'in yakınları Hz. Hüseyin'in Hicaz (Medine-Mekke)'yi terk etmemesini, Mekke'yi de terk etmek zorunda kalırsa Yemen'e gitmesini orada da barınamazsa dağ başlarına çıkıp sükûnet sağlanıncaya kadar saklanmasını, Kufelilere güvenmemesini, Kufelilerin önce babası Ali'ye sonra Hasan'a sahip çıkmadıklarını, Yezit'in tuzağına düşeceğini söylediler.

Yezit'in tuzağının her yerde olabileceği sanki kabullenilmek istenmiyordu. Zira Hz. Hüseyin Medine'de ya Yezit'e biat edecekti ya da öldürülecekti.

............................................


MÜSLİM (HZ. ALİ'NİN ABİSİ AKİL'İN OĞLU) (ö. 680)
Hz. Hüseyin'in Kufe'de şehit edilen amcasını oğludur. Hz. Ali'nin büyük kardeşi Akil'in oğludur. Sıffin Savaşı'nda Hz. Ali'nin ordusunda idi. Yezit'in Hz. Hüseyin'i imha etmek için plan yaptı. Valilerine talimat vererek Hz. Hüseyin'i kendisine ya biat etmesini sağlamaları ya da öldürmelerini istedi. Hz. Hasan biat etmedi. Valiler Hz. Hüseyin'i Hicaz bölgesinde öldürmeyi göze alamadılar. Bu arada Kufe'den mektuplarla ve Medine ve Mekke'ye gelerek Hz. Hüseyin'i oraya davet edip başlarına geçmesini isteyenler her geçen gün artıyordu. Yezit olup biteni izliyordu. Kufelilerin önce Hz. Ali'ye sonra Hz. Hasan'a sahip çıkmadıklarını Yezit iyi biliyordu. Ya bu nedenle Kufelilerin bu isteklerine karşı çıkmadı ya da bilinçli olarak bu davetleri perde arkasından destekledi.

İşte bu noktada Hz. Hüseyin'in Müslim'i Kufe'ye giderek yerinde tespitler yapıp kendisine rapor etmesini istedi (19 Haziran 680). 9 Temmuz'da Kufe'ye varan Müslim Hz. Hüseyin adına biat almaya başladı. Sayıları 30.000'e varan Kufelilerin Hz. Hüseyin için biat verildiği rivayet edilmektedir. Müslim büyük bir sevinçle durumu Hz. Hüseyin'e rapor edip, Kufe'ye gelmesi için haberci gönderdi.

Yezit amacına ulaşmıştı. Kufe'de Müslim'e müsamahalı davranan vali Numan b. Beşir'i görevden alarak yerine Ubeydullah b. Ziyadı atadı. Yüzüne peçe takıp siyah sarık sararak Kufe'ye giren Ubeydullah'ı herkes Hz. Hüseyin sanıp etrafında toplandı. Valilik görevini devralıp halkı kısa zamanda sindirdi ve Müslim'i Hz. Hüseyin'e gelişmelerden haber vermesine fırsat vermeden öldürüp cesedini sokağa atarak, başını Yezit'e gönderdi (10 Eylül 680).

Müslim ölmeden önce Ubeydullah'tan izin alıp Ömer b. Sad'ile görüştü. Ömer'den başkasına bildirmemesi için söz alarak vasiyetini bildirdi. Müslim, 1000 dirhem kadar borcunun ödenmesini, Öldürüldükten sonra müsle yapılmamasını, Başına gelenlerden Hz. Hüseyin'e haber verilmesini, Hz. Hüseyin'in Kufelilere güvenmesini, Hz. Hüseyin'in Mekke'ye dönüp orada ikamet etmesini vasiyet etti. Ömer b. Sad söz vermesine rağmen Müslim'in vasiyetini Ubeydullah b. Ziyad'a anlattı.

Hz. Hüseyin ise her şeyden habersizdi.

............................................


Mervan, Hz. Hüseyin'in Medine'den kaçabileceği ihtimaliyle valinin önlemler almasını istedi. Hz. Hüseyin bir gece Medine'den ayrıldı. Hz. Hüseyin Medine'den ayrılmadan önce Hz. Muhammed'in kabri başında şöyle demiştir: ''Ey Allah'ın elçisi! Yanından gönülsüz ayrılıyorum. Bizi birbirimizden ayırıyorlar. Her türlü melaneti işleyen Yezit'e zorla biat etmemi istiyorlar. Biat etsem kâfir olurum. Biat etmesem beni öldürecekler.'' Hz. Hüseyin Yezit gibi bir adama beyat etmeyi inancına çelişkili buluyordu. İnancına ters bir iş yapmaktansa ölmeyi tercih ederdi. (Bakınız, Ebu Mıhnef, Maktelü Hüseyin, 15.)

Vali Velid Hz. Hüseyin'in ardından Ümeyyeoğullarından oluşan 30 kadar atlı çıkardı. Atlılar Hz. Hüseyin'i bulamadılar. Hz. Hüseyin Mekke'ye ulaştı. Hz. Hüseyin'in Mekke'ye geliş nedenlerinden biri de Kâbe'de kimseye dokunulamayacağı düşüncesinin olduğu da söylenir. Zira İslam Mescidi Haram (Kâbe)'a girenlerin emniyette olduğunu ilan etmiştir. (48 / Fetih suresi, ayet 27.) Abdullah b. Zübeyr'in özellikle bu nedenle Mekke'de kaldığı belirtilir. Abdullah b. Zübeyr Hz. Hüseyin'in Mekke'ye gelişiyle geri plana düştü. Bu durumdan rahatsız olan Abdullah durumu idare etti. Hz. Hüseyin'e yakın durdu ama Hz. Hüseyin'in Mekke'den de ayrılmasını arzuluyordu.

Hz. Hüseyin Abdullah b. Abbas'ın evinde misafir oldu. Hz. Hüseyin'in Mekke'ye gelişi bir bayram havası oluşturdu. Hz. Muhammed'e olan özlemi Hz. Hüseyin ile gideren Mekkelilerin bu tavrı Emevileri tedirgin ediyordu.

Hz. Hüseyin'in Medine'yi terk ettiği haberi Kufe'ye ulaştığında Kufeliler Süleyman b. Surad el Huzai'nin evinde toplanarak Hz. Hüseyin'i Kufeye davet etmeye karar verdiler. Bu karar gereğince davet mektupları yazmaya başladılar.

Hz. Hüseyin Kufelilerin durumunu araştırıp kendisine rapor etmesi için amcasının oğlu Müslim bin Akil'i Kufe'ye gönderdi.

Mekke'de bu esnada Amr b. Said (Eşdak) vali idi. Amr b. Said, Yezit'in halası Ümmül Benin'in oğludur. Ümmül Benin aynı zamanda Mervan b. Hakem'in de kız kardeşidir. Mekke valisi Eşdak da Hz. Hüseyin'e, Yezit'e biat etmesi için baskı yapıyordu. (Eşdak dayısı Mervan'ın daha sonra Halife olmasına yardımcı olacaktır. Mervan da Yezit'in oğlu Halid ile Eşdak'ı veliaht ilan etme anlaşması yapacaktır. Ancak Mervan halife olunca bu veliahtları azlederek yerine oğlu Abdülmelik'i getirecektir. Abdülmelik de Eşdak'ı kendi elleriyle boğarak öldürecektir.)

Mekke'de de Abdullah bin Abbas ve diğer yakınları Hz. Hüseyin'e Kufe'ye gitmesinin sakıncalı olacağını, Kufe'ye yerine Yemen'e gitmesini söylediler. Ancak Yezit, valileri ve taraftarları aracılığıyla Hz. Hüseyin'e ne Medine'de ne de Mekke'de huzur vermiyordu. Hz. Hüseyin Medine'de olduğu gibi Mekke'de de ya Yezit'e biat edecekti ya da öldürülecekti.
Muhammed b. Hanefiyye ve Abdullah b. Abbas'ın özellikle Yemen üzerinde durmasının gerekçelerine belirgin şekilde sahip değiliz. Bir de Hz. Hüseyin gibi bir şahsın dağlarda saklanması ne kadar mümkün olabilirdi?

''İbni Abbas'ın Hz. Hüseyin'in hurucuna karşı olmasının altında belki de kısmen Yezit'le olan ilişkisi yatmaktadır. Yezit, Hz. Hüseyin'in Mekke'ye gittiğini duyduktan sonra İbni Abbas'a bir mektup göndererek, Iraklıların Hüseyin'e geldiklerini ve hilafet için kendisine teklifte bulunduklarına dair duyumlarını bildirdi; böyle bir şey yaptığı takdirde akrabalık bağlarını koparmış olacağını ve onu bölücülük yapmaktan engellemesini istedi. İbni Abbas da Yezit'e Hüseyin'in hoşlanmadığı bir şeyden dolayı huruc etmemesini temenni ettiğini bildirdi ve ona nasihati terk etmeyeceğini yazdı.'' (Yrd. Doç. Dr. Adnan Demircan, İslam Tarihinin İlk Asrında İktidar Mücadelesi, s, 224, İstanbul 1996.)

Bu arada bazı Kufeliler Mekke'ye gelerek başlarına geçmesi için Hz. Hüseyin'i Kufe'ye davet ediyorlardı. Ayrıca Kufelilerin Hz. Hüseyin'i davet eden sayısız mektupları vardı. Kufe'de 18.000-30.000 arasında kişi Hz. Hüseyin adına Müslim'e biat etmişti. Müslim de Hz. Hüseyin'e haber gönderip Kufe'ye davet etti. Müslim öldürülmeden 20 gün önce bu haberi göndermişti.

Hz. Hüseyin kendisine biat edenlerin her geçen gün Kufe'de arttığı haberleri karşısında Kufe'ye gitmeyi bir çıkar yol olarak görüyordu. Bu gelişmeler üzerine Hz Hüseyin 4 ay kadar kaldığı Mekke'den Kufe'ye gitmek için yola çıktı.

Hz. Hüseyin'in Mekke'de can güvenliği yoktu. Kendisine her an bir suikast yapılabilirdi.Hz. Hüseyin'in Mekke'den ayrıldığı tarih genelde 8 Zilhicce olarak verilmektedir. Bu tarih Hacıların Arafat'a çıkmasından bir gün öncesidir. Yani 2-3 gün Hz. Hüseyin Mekke'de kalmış olsa bir hac görevi daha yapabilirdi. Ancak Mina'dan Arafata çıkış, oradan tekrar Müzdelife ve Mina'ya iniş gibi bir hac görevinde özellikle Suriyelilerin bulunduğu ve yetkililerin de Emevilerden oluştuğu bir ortamda Hz. Hüseyin'in güvenliği oldukça bir risk oluştururdu. Muhtemelen bu nedenle Hz. Hüseyin bu ortamdan uzaklaşmıştır.

Muhammed bin Hanefiyye Hz. Hüseyin'in Mekke'den Kufe'ye gitmek için ayrıldığını Medine'de duyunca ağladı.

Yezit tüm olup bitenleri izliyordu. Müslim bin Akil'e müsamahakâr davranan Kufe valisi Numan bin Beşir'i Yezit'e şikâyet edenler arasında Umare b. Ukbe ve Ömer b. Sad de vardı. Yezit, Numan b. Beşir'i görevden aldı yerine Ubeydullah İbni Ziyad'ı tayin etti ve Hz. Hüseyin işini bitirmesini istedi. Basra'da kardeşi Osman b. Ziyad'ı vekil bırakan Ubeydullah 500 kişilik bir süvari birliğiyle Kufe'ye geldi. Kufeye girişte sadece gözleri görünüyordu. Kafasını bir örtü ile örtmüştü. Kufe'ye girişinde Hz. Hüseyin'in geleceğini bekleyen halk Hz. Hüseyin geldi sanarak Ubeydullah'ın eline yüzüne sarılıp 'hoş geldin, sefalar getirdin ey Peygamber torunu!' diyorlardı. Ubeydullah ise şehirdeki atmosferi iyice anlamak için sadece seyirci kalıyordu. Hatta valiliğe gelip kapıyı çalınca eski vali Numan b. Beşir bile ''Neden buraya geldin ey Hüseyin! Benim de başımı yakacaksın'' şeklinde söyleyince Ubeydullah hiddetlenerek ''Aç kapıyı kahrolası adam, ben Ubeydullah b. Ziyad'' dediğinde halk neye uğradığına şaşırıp oradan tırsıp korkarak dağıldılar.

İbni Ziyad, valilik görevini devralınca camide okuduğu hutbede Suriye'den gelecek ordunun Hz. Hüseyin taraftarlarının ırz ve namuslarını çiğnemesiyle tehdit etti. Sert tedbirlere başvurdu. Kabile reisleriyle toplantılar yaparak, herkesin kendi kabilesine sahip çıkmasını aksi halde sorumlu olacaklarıyla tehdit etti. Kufe'nin önde gelenlerine bol miktarda para dağıttı. Eşraf Ubeydullah'ın yanında yer aldı. Halkın gönülleri Hz. Hüseyin ile kılıçları Ubeydullah'ın emrinde oldu. Böylece, Ubeydullah Ehli Beyt'e gönül veren Kufelileri Hz. Hüseyin'in şahadetinde sorumluluğa ortak kılmak istiyordu.

Mervan b. Hakem ve Amr b. Said, Hz. Hüseyin'in Kufe yolunda olduğunu Abdullah b. Ziyada bildirdiler.

Müslim b. Akil, Hani b. Urve el Murâdî'nin evine sığındı. Bu arada Hani'nin hastalandı. (Basralı olup Kufe'de Hani'nin evinde misafir kalan Hz. Hüseyin taraftarı Şerik b. A'ver'in hasta olduğu da rivayet edilir.) Kufe'de saygın bir yeri olan Hani'yi Ubeydullah b. Ziyad ziyarete geldi. Hz. Hüseyin taraftarları Ubeydullah Hani'nin evine geldiğinde evde saklı olan Müslim'in Ubeydullah'ı öldürmesi için tam bir fırsat olduğunu bildirdiler. Ancak Hani ve Müslim bir ihanet içinde olmayı kabul etmediler. (Bakınız, Ahmed Ağırakça, Emeviler Döneminde Saltanata Karşı Hilafet Mücadeleleri, s, 110, İstanbul, 1992.) Ancak Ubeydullah onlar kadar insani ve İslami düşünmeyecektir.

İbni Ziyad, Müslim'in faaliyetlerinden haberdar olmak için azatlı kölesi Makıl'ı görevlendirdi ve ona 3000 dirhem verdi. Makıl, kendisini Suriye'den Hz. Hüseyin'e destek vermek için gelen biri olarak çevrede tanıttı. İbni Ziyad aleyhine konuşmalar yaptı. Hz. Hüseyin taraftarları arasında güven sağladıktan sonra Müslim ile görüşmeyi başardı. Müslim'e isyan hazırlıklarında kullanması için 3000 dirhemi verdi. Müslim'in de güvenini temin edince, isyan planlarını öğrendi ve İbni Ziyad'a aktardı. İbni Ziyad, Hani b. Urve'yi çağırtarak önce dövdü sonra tutuklattı.

Bunun üzerine sokaklarda tek başına kalan Müslim, Tava isimli yaşlı bir kadının evine sığındı. Bu kadının oğlu Bilal, Muhammed b. Eşas'ın mevlasıydı. Müslim'i tanıdı ve Muhammed b. Eşas'a haber verdi. O da İbni Ziyad'a ihbar etti. İbni Ziyad, Müslim'in bulunduğu evi kuşattı. Müslim ancak Muhammed b. Eşas'a eman ile teslim oldu. Müslim, gelişmeleri Hz. Hüseyin'e bildirmeye fırsat bulamamıştı. İbni Ziyad, Müslim bin Akil'i valilik konağının çatısına çıkardı. Kafası Bükeyr b. Humran tarafından kesildi. Kafası ve cesedi aşağıya atıldı. Müslim b. Akil Hz. Hüseyin taraftarı olarak ilk şehit edilendir. Ubeydullah b. Ziyad, Hâni b. Urve'nin kafasında bastonu kırdı. Sonrada başını kestirdi. Her ikisinin cesedini çarşıda günlerce ayaklarından astırdı. Sonra da Yezit'e gönderdi.

Yezit, Müslim ve Hani'nin başlarını getirenlere hediyeler verdi. İbni Ziyad'ı başarısından kutlayıp ödüller gönderdi. Yezit'in memnuniyetiyle iyice şımaran İbni Ziyad, Hz. Hüseyin'e destek verenleri şiddet göstererek dağıttı ve onları tam anlamıyla sindirdi.

Mervan, Medine valisi Velid b. Utbe'nin Hz. Hüseyin avuçlarında iken tedbirsiz davrandığını ve Hz. Hüseyin'i imha etmenin geciktirildiğini belirtti. Bunun üzerine Yezit Velid'i görevden alarak yerine Amr b. Said'i getirdi. Emeviler döneminde acemi vali önce Taif'e sonra Mekke'ye, ustalık döneminde ise Medine'ye tayin olurdu. (Nitekim Amr b. Said Medine emniyet müdürü Musab b. Abdurrahman b. Avf'tan Haşimilerin evlerini yıkmasını istemişti. Bunun üzerine Musab görevinden ayrılarak Mekkeye gelmiş, Hz. Hüseyinin şehid edilmesyle halifeliğini ilan eden Abdullah b. Zübeyrin yanında yer almıştı.)

Hz. Hüseyin yolda meşhur Arap Şairi Ferezdak'la karşılaştı. Ferezdak Kufe'den geldiğini belirterek ''Kufelilerin gönülleri seninledir. Ancak kılıçları Emevilerledir'' dedi ve Hz. Hüseyin'den geri dönmesini istedi. Hz. Hüseyin Kufe'ye doğru devam etti. Hz. Hüseyin Salebiyye mevkiine vardığında Esedilerle karşılaştı. Onlardan Müslim b. Akil'in öldürüldüğünü duydu. Hz. Hüseyin geri dönmek istedi ancak Müslim'in oğulları dönmek istemediler. Babaları Müslim'e yapılanların caydırıcı olmamasını, Kufelilerin Hz. Hüseyin'e çok bağlı olduklarını, Kufe'de halkın Hz. Hüseyin etrafında koşarak toplanacağını iddia ettiler. Kafile Kufe'ye doğru hareket etti. Zübale'ye geldiklerinde Kufelilerin elçileri içinde yüz bin Kufelinin adı yazılı nüfus defterini Hz. Hüseyin'e takdim ettiler. Müslim b. Akil ölmeden önce Muhammed b. Eşas ve Ömer b. Sad'e vasiyette bulunarak durumu Hz. Hüseyin'e bildirmelerini istemişti. Bunlar da İyas b. Asel et Tâî'yi elçi olarak bir mektupla Hz. Hüseyin'e göndermişlerdi. Hz. Hüseyin'e Zübale'de yetişen İyas mektubu verdi. Kufelilerin Müslim'i yalnız bıraktıklarını ve Kufelilere güvenilemeyeceğini burada iyice anlayan Hz. Hüseyin çok üzüldü.

İyas, ayrıca Hz. Hüseyin'in Rumme'den Kufelilere gönderdiği elçi Kays b. Müshir es Saydavî'nin de öldürüldüğünü de haber verdi. İbni Ziyad, Kays'ı konağın damına çıkarttı. ''Yalancı oğlu Hüseyin'e söv'' dedi. Kays, Hz. Hüseyin aleyhinde bir kelime söylemeye yaklaşmadı. Çatıdan atılıp paramparça edilerek öldürüldü.

Yine Hz. Hüseyin Müslim b. Akil'in yanına, sütkardeşi Abdullah b. Buktur'u da göndermişti. Kufeli Husayn b. Nümeyr et Temimî'nin süvarileri Abdullah'ı Kadisiye'de yakalamışlardı. İbni Ziyad, Abdullah'ı köşkün damına çıkardı. Abdullah halka Hz. Hüseyin'in yolda olduğunu, ona yardım etmelerini söyledi. Abdullah'ı damdan aşağı attılar ve can çekiştiği sırada boğazını keserek öldürdüler. Bu haberi de alan Hz. Hüseyin yanındakilerle durum değerlendirmesi yaptı. Maksadı sadece sadık olanların yanında kalmasıydı. Korkakların yeri Hz. Hüseyin'in yanı olamazdı. Zaten Hz. Hüseyin'in elçilerinin öldürüldüğü haberini duyanların çoğu Hz. Hüseyin'in yanından sıvışarak uzaklaşıyorlardı.

Yezit, Ubeydullah b. Ziyad'a gönderdiği ikinci mektubunda ''Hüseyin'in Kufe'ye doğru geliyor. Zamanlardan senin dönemin, şehirlerden senin şehrin, valilerden de sen imtihan olunuyorsun. Bu işin sonunda ya hür olusun ya da tekrar köle olursun'' diye yazdı. (Bakınız, Ahmet Turan Yüksel, İhtirastan iktidara Kerbela, Emevi Valisi Ubeydullah b. Ziyad Döneminin Anatomisi, s, 73, Konya 2001.)

Hz. Hüseyin, Akik vadisine geldiğinde İkrime oğullarından birisiyle karşılaştı. Adam Hz. Hüseyin'e ''Vallahi sen kılıçlara ve oklara doğru gidiyorsun'' dedi. Hz. Hüseyin, Zu Husum'a geldiğinde Hür b. Yezit'in süvarileriyle karşılaştı. Hz. Hüseyin kafilesindeki su kırbalarından süvarilere su verilmesini istedi. Hür b. Yezid'in süvarileri Hz. Hüseyin'in ikram ettiği sudan içtiler. Burada Hz. Hüseyin'in kıldırdığı birkaç vakit namaza Hür b. Yezit ve birliğinin de katılarak topluca kıldıkları da rivayet edilir.

İbni Ziyad, 1000 kişilik bir ordu ile Hür bin Yezit et Temîmî el Yerbû'î'yi, Hz. Hüseyin'i yolda durdurmak ve gelişmeleri kendisine rapor etmesi için göndermişti. Ayrıca Hür bin Yezit'ten Hz. Hüseyin'in kafilesinin korunmasını engellemek için sarp ve müstahkem yerlere sığınmasına engel olmasını ve susuzluktan kırılmaları için de Fırat nehriyle irtibatını kesmesini istemişti. Hür b. Yezit Hz. Hüseyin'i takip etti.

Uzeybul Hicânat denilen yerde Adiy b. Hatim'in oğlu Tirmmah'la karşılaşan Hz. Hüseyin ona da Kufe'de neler olduğunu sordu. Tirimmah Kufelilerin önde gelenlerinin rüşvetle susturulduğunu, halkın dağıtılıp korkutulduğunu, Müslim, Hani, Kays ve Abdullah'ın feci şekilde öldürüldüğünü, Kufe'ye gitmekten vazgeçmesini, dilerse Tay kabilesinden yardım isteyerek yardımcı olabileceğini söyledi. Ancak Hz. Hüseyin Tirimmah'a teşekkür etti ve yardım talebini kabul etmedi. Hz. Hüseyin kendisinden dolayı başkasının zarar görmesini istemiyordu. Gönderdiği elçilerin şehit edilmesine çok üzülmüştü.

02 Muharrem 680 günü Hz. Hüseyin Bağdat'ın 100 km güneybatısında yer alan Kerbela'ya geldi. Hür bin Yezit, Hz. Hüseyin'i yanındakilerle birlikte Kerbela'da durdurdu ve zorunlu konaklamaya tabi tuttu. Hz. Hüseyin Kufelilerin kendisini davet mektuplarını Hür bin Yezit'e gösterdi. Hür bin Yezit Hz. Hüseyin'e burada bekletilmesi için emir aldığını söyledi. Hz. Hüseyin ''Burası neredir?'' diye sorunca, ''Kerbela'' dediler. Bunun üzerine ''Burası, kerb (üzüntü) ve bela (sıkıntı) yeridir'' dedi.

Ertesi günü Ömer bin Sa'd 4000 kişilik bir ordu ile Kerbela'ya geldi. Hz. Hüseyin, Ömer bin Sad'e bu yolculuğa 18000 kişinin kendisini Kufe'ye daveti üzerine çıktığını, ancak olanları görünce davet mektuplarında yazılanlara aldandığını anladığını söyledi ve üç teklif getirdi. 1. Bırakınız, geldiğim yere (Mekke - Medine) geri döneyim. 2. Şam'a gideyim, Yezit ile bizzat ben görüşeyim, ne karar verirse, Yezit versin. 3. İslam topraklarının bir sınırına mecburi ikamette olayım ve orada gerekirse düşmana karşı savaşayım. Bu son önerinin olmadığını sadece iki teklifte bulunduğu da rivayet edilmektedir.

Ömer bin Sa'd, Hz. Hüseyin'in bu önerilerini hemen vali İbni Ziyad'a bildirdi. Ömer b. Sad, Hz. Muhammed'in değer verdiği, sahabelerin ileri gelenlerinden Sad b. Ebi Vakkas'ın oğluydu. Aslında Hz. Hüseyin'e zarar vermek için istekli değildi. Ancak makam hırsı onu buraya sürüklemişti. Babasının seçkin bir kişi olmasının askerler üzerinde etkisi olacağı düşünülmüştü. Böylece başlarındaki Ömer b. Sad Hz. Hüseyin'e hücum emri verdiğinde, onların bir tereddüdü olmayacaktı.

İbni Ziyad'dan Ömer b. Sad'e gelen emir şöyleydi: Ya Hüseyin, Yezit'e biat edip onun halifeliğini Kerbela'da kabul eder. Ya da Hüseyin Kerbela'da ölür. Yani ya biat ya da baş isteniyordu.

Hz. Hüseyin şöyle dedi: ''Ben mi Mercane (İbni Ziyad)'nin oğlunun hükmüne boyun eğeceğim?! Vallahi ben bunu, hiçbir zaman yapmam! Onun bu teklifini hiçbir zaman kabul etmem. Bu yolda şu ölümden daha ötesi var mı? Öyle ise, hoş geldi, safa geldi ölüm!''

Şemir bin Zülcevşen'in de etkisiyle İbni Ziyad, Ömer bin Sad'e: ''Ya Hüseyin boyun eğer, Yezit'e biat eder, yoksa üzerine yürü, onu öldür ve azalarını kes. Hüseyin öldürülürse onun göğsünü ve sırtını atlara çiğnet. Çünkü o asidir ve şakidir! Zamanımda Hüseyin'in öldürülmesi bana çok zarar verir. Fakat onu öldüreceğim diye söz verdim. Onu öldürerek sözümü yerine getireceğim. Sen de Hüseyin'i öldürme konusunda emrimizi yerine getirirsen seni mükâfatlandıracağız. Eğer bunu yapamayacaksan, Şemir bin Zülcevşen gereğini yapacaktır'' diye yazdı.

Emevi şovenizmi o kadar ileri gitti ki Hz. Hüseyin ve yanındakilere üç gün bir damla su bile vermediler. Fırat Irmağının yanında susuzluk çektirdiler. Sıffin Savaşında Hz. Ali, Muaviye ordusundaki 80.000 kişiye Fırat'tan su vermişti. Kerbela'da Yezit'in komutanları ise Hz. Hüseyin ve yanındaki 72 kişiye su vermediler. Yezit zihniyet çöl sıcağında Fırat suyu kenarında günlerce susuzluktan kıvrandırdılar.

Abdullah bin Ebi Husayn, Hz. Hüseyin'e şöyle dedi: ''Ey Hüseyin! Suya mı bakıyorsun, hiç bakma! Su gökyüzünün ortasında gibi sana yüksek ve uzaktır, suya erişemezsin! Vallahi sen susuz olarak ölünceye kadar sudan bir damla bile tadamazsın!'' Amr bin Haccac ez Zübeydî 500 süvari ile Fırat'ın etrafını kuşattı. Hz. Hüseyin tarafından su almak isteyenlere engel oluyor. Suya yönelenler ok yağmuruna tutuyordu. Hâlbuki Hz. Hüseyin'i Kufe'ye davet mektubu yazanlar arasında Amr bin Haccac da vardı. İbni Ziyad'ın komutanları arasında yer alan Şebes b. Ribî el Yemenî Hz. Hüseyin için Kufe'de toplantılar tertip edip ateşli konuşmalar yapıp mektup yazanların başındaydı. Buradan hareketle, Kufelilerin Hz. Hüseyin'i Kufe'ye davetlerinin arkasında da Yezit'in olduğu görüşü (Bakınız, İbrahim Vasıf, Şehâdeti Hüseyin b. Ali, s, 7, Metin Matbaası, 1327/1909.) imkânsız olarak değerlendirilmemelidir.

İbni Ziyad bütün komutanları, askerleri ve tüm Kufe halkını Hz. Hüseyin'i öldürmeye ortak olmaları, Kerbela'da hazır bulunmaları için zorladı. Gitmek istemeyenlere şiddet kullandı. Hatta Şam'dan Kufe'ye alacağını tahsil için gelen bir adamı bile Kerbela'ya gitmesi için baskı yaptı. Adam ben alacağım için geldim diye direnince bu adamı öldürdü. Kufelilirin iler gelenlerine büyük meblağlarda para ve mal verdi. Yezit'in gönderdiği 4000 altını ve 200.000 dirhemi Kerbelaya gidenler arasında paylaştırdı. Bundan böyle Yezit'in bahşişlerinin artarak devam edeceğini söyledi. Bu durumda Kufelilerin çoğunluğu gönüllü olarak Kerbela'ya doğru gittiler. Kufe sokaklarında kalıp Kerbela'ya gitmeyenlere şiddet uygulanarak şehri boşalttılar. Nuhayle'de toplandılar. Hz. Hüseyin'in şehit edilmesinde Yezit ordusunun çoğunluğunun Kufelilerden geri kalanın da Basralılardan oluştuğu, Suriyeli bir askerin bile olmadığı rivayet edilir. (Bakınız, Mesudi, Mürücuz Zeheb, lll,71; Ömer Ferruh, Tarihu Sadril İslam ved Devletil Emeviyye, s, 134, Beyrut 1986.)

Kerbela'da Rey valisi Ömer bin Sa'd komutasında 7000 süvari toplanmıştı. (İbni Ziyad'ın gönderdiği askerlerin toplamının 10.000, hatta daha fazla olduğuna dair rivayetler de vardır.)

Hz. Hüseyin dâhil kafilesinde bulunan erkeklerinin sayısı 60 kişiydi. Bunların bir kısmı yaşlı bir kısmı da tecrübesiz gençlerdi. Hz. Hüseyin dâhil 18'i Ehli Beyt'tendi. Mekke'den hareket ettiğinde Hz. Hüseyin'in yanında 321 kişi vardı. Kerbela'ya gelinceye kadar çoğunluğu dağılmıştı. Sadece sadık olanlar kalmıştı. Bunlardan 5'i Hz. Hüseyin'in hizmetinde olanlardı. 42 kişi de ölümüne Hz. Hüseyin'e inananlardı. Hz. Hüseyin yanındakilerin de kendisinden ayrılmalarını istedi. Ayrılmaları halinde kınanmayacaklarını söyledi. Çünkü İbni Ziyad ve Yezit'in hedefinin kendisinin başı olduğunu ifade etti. Ancak kimse kabul etmedi. Hz. Hüseyin olmadıkça yaşamanın anlamı olmayacağını bildirdiler. Bu arada Hz. Ali'nin Ümmül Benin adlı hanımından olan Abbas, Abdullah, Cafer ve Osman için dayıları Abdullah b. Muhill, İbni Ziyad'dan eman almıştı. Bunlara Hz. Hüseyin'in yanından ayrılmaları halinde kendilerine bir zarar verilmeyeceği çağrısı yapıldı. Ancak Hz. Ali'nin oğulları abileri Hz. Hüseyin'in yanında ölmeyi yaşamaya tercih ettiler.

Hz. Hüseyin ile Ömer bin Sad arasında şöyle bir görüşme oldu.

Hz. Hüseyin: ''Ümeyye oğullarının menfur emellerine şu fani dünyanın dört günlük ihtiraslarına tabi olup Ehli Beyt'i susuzluktan helak ediyorsun. Muhammed'in masum torunlarını şu çorak topraklarda çöllerde bir yudum sudan mahrum bırakıyorsun. Şu yaptığın hakka revamıdır?'' dedi.

Ömer bin Sad: ''Yezit'in emrindeyim. İtaat etmesem Şam'da, Basra'da ve Kufe'deki mülkümü kaybederim.''

Hz. Hüseyin: ''Hicazdaki bütün mülkümü sana vereyim.''

Ömer bin Sad: ''Yezit'in gazabı Hicaz'a da yeter.''

Hz. Hüseyin: ''Allah'ın gazabı Yezit'in gazabından büyüktür. Dünyanın hırs ve tamahı gözünü bürümüş. Dünya ve ahret saadeti bulamayasın.'' Ubeydullah, Ömer b. Sad'i Hz. Hüseyin'e karşı gönderirken aksi halde Rey valiliğinden almakla, evini yıkmakla, malına mülküne el koymakla hatta öldürmekle tehdit ettiği rivayet edilir. Kaynakların birleştiği husus, bu zavallı adam Ömer'in makam sevdasının bu vahşete neden olduğudur.

Haksızlığa karşı dik duruşun simgesi Hz. Hüseyin'dir. Kafilesinde bulunanların 23'ü atlı, 40 yaya kişiyle ki bunların çoğunluğu da yaşlılar ve tecrübesiz gençlerdi. 7000 süvariye karşı gelinemeyeceğini elbette Hz. Hüseyin biliyordu. Asileri Allah'ın gazabından korkmaları için uyardıktan sonra ''Ey Allah'ım! Sen bilirsin ki bu sözlerim hükmetmeye rağbetimden, çıkar sağlamayı düşündüğümden değildir. Ancak senin dininin yollarını göstermek Hakka ayna olmak istediğimdendir. Bu suretle mazlum ve çaresiz kullarının esenliğe ulaşmalarını emirlerini, hükümlerini yerine getirmelerini temin etmek istiyorum'' demiştir. Yezit gibi melun bir adama biat etmek Hz. Hüseyin'e elbette yakışmazdı. Tek seçenek kalmıştı o da ölümdü. Hz. Hüseyin inançla ve cesaretle ölümü kucaklamıştır. Zulme boyun eğmektense ölmeyi yeğlemiştir. Hz. Hüseyin tümzayıf ve savunmasızların sembolü olmuştur.

09 Muharrem'de Şemir bin Zülcevşen İbni Ziyad'ın Ömer'e yazdığı bir mektubuyla Kerbela'ya geldi. İbni Ziyad Ömer bin Sad'e şunları yazmıştı:

''Hüseyin'i kafilesindekilerle birlikte teslim alarak bana getir. Kabul etmezlerse uzuvlarını keserek onlarla savaş. Hüseyin öldürülünce üzerinden atları geçirerek çiğnet. Çünkü o bir bozguncudur, bunu hak etmiştir. Bunları yapmayacaksan emir komutayı Zülcevşene devret.''

İbni Ziyad, Zülcevşen'i Ömer b. Sad ve Hür b. Yezit'in Hz. Hüseyin'in üzerine yürümemesi halinde her ikisini de öldürüp komutayı kendisinin alıp Hz. Hüseyin'i imha etmekle görevlendirilmişti. Bu görevi Zülcevşen her iki komutana açıkça bildirdi. Hâlbuki Şemir bin Zülcevşen Sıffin savaşı'nda Muaviye'ye karşı Hz. Ali saflarında çarpışmıştı.

Hz. Hüseyin karşı tarafa son defa bir konuşma yaptı. İbni Ziyad'a teslim olmayı asla kabul etmeyeceğini bildirdi. Önerdiği üç maddeyi tekrar değerlendirmelerini, kanının akıtılmasının büyük vebal olacağını, insaflı davranmalarını istedi.

''Peygamberinizin kızının oğlu ben değil miyim? Şehitlerin seyidi Hamza, babamın amcası değil midir? Şehit Caferi Tayyar amcam değil midir? Allah'ın Elçisi'nin benim ve kardeşim için siz cennet gençlerinin efendilerisiniz, dediğini duymadınız mı? Tüm bunlar, benim kanımı akıtmanıza engel değil mi? Bırakınız dedemin mezarının yanında ömrümün sonuna kadar oturayım'' dedi.

Hür bin Yezid, Ömer bin Sad'i saldırı planından vazgeçirmek istedi ancak başaramadı. Ömer b. Sad, makamından alınmaktan ve Yezit'in hışmından korkuyordu. Hz. Hüseyin'in savaş başlamadan yaptığı konuşma üzerine Hür b. Yezit ''Nefsimi cennet ile cehennem arasında muhayyer bıraktım cennetten başkasını istemedi'' dedi ve Hz. Hüseyin'in safına geçti.

''Allah, beni sana feda etsin! Ey Allah'ın elçisinin torunu! Senin geri dönüşüne engel olan, burada seni hapseden, benim. Vallahi İbni Ziyad'ın böyle davranacağını, işin bu hale geleceğini bilmiyordum. Şimdi yaptığıma tövbe ediyorum, sana geldim, önünde ölünceye kadar çarpışacağım'' diyerek yaptıklarından dolayı özür diledi.

Hür b. Yezit'ten sonra İbni Ziyad ordusundan 30 kadar asker de Hz. Hüseyin tarafına geçtiler.

Hz. Hüseyin üzerinde kul hakkı olan, borcu bulunan kişilerin yanında çarpışmamasını, geri dönüp borçlarını ödemelerini isteyerek ''Üzerinde kul hakkı olan benim yanımda çarpışmasın'' dedi. Kul hakkına ne kadar önem verdiğini gösterdi. Hz. Hüseyin yanındaki herkesin kendisini bırakıp gitmelerini de istedi ve ''Hepiniz beni bırakıp gidiniz! Benden dolayı sizi bağlayan bir ahit ve bir günah yoktur. Bu gece, karanlığı sizi bürüyünce geceyi binit edinip geceden yararlanarak savuşup gidiniz!'' dedi. Hz. Hüseyin'in kardeşleri, oğulları ve amcaoğulları ''Biz senden sonra yaşayıp ta ne yapacağız? Allah bize seni bırakıp gitmeyi göstermesin'' dediler. Hiçbir kimse Hz. Hüseyin'i orada bırakıp gitmeyi asla ve kat'a kabul etmedi.

Yezit'in kukla valisinin gönderdiği ordunun başkomutanı Ömer b. Sad'di. Amr b. el Haccac, Şemir b. Zülcevşen, Kays b. Eşas, Şebes b. Ribî er Riyahî, Azra b. Kays birlik komutanlarıydı.

Ömer bin Sad'in sancağıyla gelip ilk oku atmasıyla katliam başladı. İki taraf arasında güç dengesizliği vardı. Yezit tarafındaki her 100 kişiye Hz. Hüseyin tarafından 1 kişi bile düşmüyordu. Ortada tam bir dram vardı. Bu dramı toprak bir testiyle demirin çarpışmasına benzetenler vardır.

Yezit zihniyeti bunları yaparken Allah, kitap, hilafet adına meşru-yasal olarak işlendiği izlenimi vermişlerdir. Adam öldürmeyi yasallaştırmışlardır. Dinin siyasallaştırılması dinin baskı ve sindirme aracı kullanılması Emevi zihniyetinin mahsulüdür.

Hz. Hüseyin ve yanındakilere saldırmakta tereddüt edenlere hücuma geçmeleri için Amr bin Haccac şöyle diyordu: ''Ey Kufeliler! Sizler halifeye (Yezit'e) itaatinizi gösteriniz ve cemaatinizin tarafını tutunuz. Dinden çıkmış, Halife ve Öndere karşı kalkışmış olanların öldürülmesinde asla tereddüt etmeyiniz!''

Müslim bin Avsece'den sonra Abdullah bin Umeyr de kahramanca savaşarak şehit oldu.

Hür bin Yezit, Züheyr b. Kayn, Habib b. Mutahhir kahramanca savaşarak şehit oldular.

Abdullah b. Umeyr'in şehit olmasıyla, hanımı Ümmü Veheb Yezit'in askerlerine lanet okuyunca, Şemir b. Zülcevşen bu kadını da öldürttü.

Nafi b. Hilâl, Seyf b. Haris, Malik b. Abd ve Hanzale b. Esad da kakramanca savaşarak şehit oldular.

Hz. Hüseyin'in 25 yaşlarındaki oğlu Ali Ekber Kerbela'da Taliboğulları arasında savaş alanına ilk çıkan ve Hz. Hüseyin'in ailesinden ilk şehit edilendir. ''Ben Hüseyin b. Ali'nin oğluyum. Kâbe'nin Rabbı'na yemin ederim ki Hz. Peygamber'e en yakın olan biziz, Evlatlığın oğlu (Ubeydullah b. Ziyad) bize hükmedemez!'' demiştir. Çıktığı ona yakın mübarezede kahramanca çarpıştı. Her seferinde iki üç kişiyi öldürdü. Susuzluktan bitkin düştüğü bir sırada Mürre b. Munkız tarafından sırtına saplanan mızrakla şehit edildi.

Hz. Hüseyin'in kardeşleri, yeğenleri, oğulları ve yanındakiler eşi benzeri görülmemiş kahramanlık sergiliyorlardı. Her biri birer birer şehit oluyorlardı.

Hz. Hüseyin'in 3 yaşındaki oğlu Abdullah gelerek babasına sarılmıştı. Bu çocuğu oklarla boynundan vurarak Hz. Hüseyin in kucağında öldürdüler. Hz. Hüseyin ''Yardım etmek için bizi çağırdılar şimdi de bizi öldürüyorlar'' dedi.

Hz. Hasan'ın oğlu Kasım çarpışırken Amr bin Sad, Kâsım'ın kafasına bir kılıç darbesi vurdu. Kâsım ''Amcacığım'' diyerek yere yığıldı. Hz. Hüseyin aniden kükremiş aslan gibi Amr bin Sa'd'e saldırdı ve onu şiddetli bir kılıç darbesiyle öldürdü.

Hz. Hüseyin Kasım'ın şehit edilişi karşısında hareketsiz olarak kalmıştı ki Kufeli Malik bin Nüseyr (Malik b. Beşir - Numeyr) Hz. Hüseyin'in başına kılıçla vurdu. Kılıç Hz. Hüseyin'in başındaki külahı kesti ve başına saplandı. Hz. Hüseyin'in başından kanlar fışkırıyordu.

Şemir bin Zülcevşen Hz. Hüseyin'in çadırına kadar ilerleyip mızrağını vurdu ve çadırı ateşe verme teşebbüsünde bulundu.

Ne gariptir ki tüm bu acıklı günlerde her iki taraf da beş vakit namaz vakitlerinde herkes kendi tarafında kendi cemaatleriyle namaz kılmayı sürdürmüşlerdir.

Hz. Hüseyin susuzluktan Fırat'a doğru yöneldi. Eban bin Dârim oğullarından Harmele Hz. Hüseyin'in ağzına ok sapladı. (Bu oku saplayanın Husayn b. Nümeyr olduğu da rivayet edilir.) Hz. Hüseyin oku çıkardı. Ağzı ve avuçları kan doldu. Onlarca oklar da vücuduna saplandı.

Hz. Hüseyin ''Ey Allah'ım! Onları, derleyip toparlayıp yok et! Yeryüzünde onlardan hiç birini bırakma!'' dedi.

Ev halkı ve tüm yakınları şehit edilmiş olan Hz. Hüseyin, eli kolu kırılmış olduğu halde cüret ve cesaretini kaybetmeden kendisini sırtlanlar gibi saranlarla çarpışarak onları sağından ve solundan bütün gücüyle dağıtıyordu.

Züra bin Şerik et Temimî Hz. Hüseyin'in önce sol eline, sonra sağ omzuna kılıç darbesi vurdu. Hz. Hüseyin yüz üstü düştü. Sinan bin Enes en Nehai'nin Hz. Hüseyin'in köprücük kemiğinden sapladığı mızrak, göğsünden çıktı. Hz. Hüseyin yere kapandı. Sinan bin Enes, Hz. Hüseyin'in önce saçlarını kesti. Sonra da başını kesti. Hz. Hüseyin'in başını Havlî b. Yezit el Asbahi'ye verdi. Hz. Hüseyin'in şehit edilmesine iştirak edenler arasında Ebul Cenub Ziyad b. Abdurrahman el Cufi, Kasım b. Amr b. Yezit el Cufi, Salih b. Vehb el Yezeni, Amr b. Talha, Nasr b. Harşebe ed Dubabi, Şibl b. Yezit (Havli b. Yezit'in kardeşi),

Hz. Hüseyin'in cesedinde ok yaralarından başka 33 mızrak darbesi, 34 kılıç darbesi vardı. Muharrem ayının 10. Günü (Cuma günü) öğleden sonra Hz. Hüseyin şehit oldu.

Bahr bin Kab, Hz. Hüseyin'in iç çamaşırını çıkararak çırılçıplak soydu. Hz. Hüseyin'in elbiselerini ayakkabılarını, kılıcını aldılar. Kadınların yüzüklerini, ziynetlerini soydular. Hz. Hüseyin'in kafilesine ait develeri ve yiyecekleri ne varsa her şeyi yağmalayıp talan ettiler.
Hz. Hüseyin'in cesedini meydana koydular. 10 tane süvari hazırladılar. Bu atlılar Hz. Hüseyin'in cesedi üzerine basarak geçiyor, tekrar dönüp yine üzerinden geçiyordu. Defalarca atlara sadistçe cesedi çiğneterek ezdirdiler. Ceset kanlar içinde toza, toprağa, toz, toprak da cesede bulanmıştı.

Kerbela'ya varıldığından beri çadırda hasta yatan Hz. Hüseyin'in oğlu Ali Zeynelabidin'in kalkmaya mecali yoktu. Şemir bin Zülcevşen, Ali Zeynelabidin'i de öldürmek istedi. Ancak halası Zeynep, savaşın bittiğini, Zeynelabidin'in hasta olduğunu ve savaşa katılmadığını, Ali Zeynelabidin'in esir sayılacağını ve esirlerin öldürülemeyeceğini belirtti. Kadınları hırpalayarak üzerlerindeki ziynetleri çıkarıp aldılar.

Dünya tarihinde dinli, dinsiz hiçbir toplumda böyle bir vahşet işlenmemiştir. Bu vahşet, organizeli olarak iktidarın muhalefete hayat hakkı tanımamasıdır. Katliamdır, soykırımdır. Hz. Ali evladı planlı olarak imha edilmiştir. Çocuklar bile okla ve kılıçla öldürülmüştür. Hz. Hüseyin dâhil öldürülen herkesin başı kesilmiştir. Kesilen başlar mızrak uçlarına takılmıştır. Kesilen başların 22'sini Hevazinliler, 17'sini Temimliler, 13'ünü Kindiler, 6'sını Esedliler, 5'ini Ezdiler, 12'sini de Sakifliler Kufe'ye götürdüler.

Kerbela vahşeti, Harre katliamı gibi olaylarda Ümeyye oğullarının geçmişte Bedir savaşında öldürülen yakınlarının intikamını aldıkları hem kendileri hem de Hz. Ali evladı ve Ensar ile Muhacirler tarafından hep dile getirilmiştir. Söz konusu Bedir savaşında öldürülen 70 müşrikten yaklaşık 30'u Hz. Ali tarafından öldürülmüştü. Hz. Ali'nin Bedir'de öldürdüklerinden daha fazlasını Emeviler de Ehli Beyt'e zulüm ve şiddet uygulama çabasında olmuşlardır.

''O kadar ki, Bedir'den hemen sonra gerçekleşen Hz. Hamza'nın öldürülmesiyle teskin olmayan Emeviler, yıllar sonra meydana gelen ve İslam tarihinin en hazin hadiselerinden kabul edilen Kerbela olayını, hem Bedir'de ölen yakınlarının, hem de halifeliği sırasında öldürülen Hz. Osman'ın imtikamı olarak kabul etmişlerdir.'' (Bakınız, Yard. Doç. Dr. Adem Apak, Asabiyet ve Erken Dönem İslam Siyasi Tarihindeki Etkileri, s. 69, İstanbul 2004.)

Hz. Hüseyin'in cesedinden ayrılan başını Havli bin Yezit, İbni Ziyad'a götürdü. Hz. Hüseyin'in başı büyükçe bir tas içindeydi. İbni Ziyad masada yemek yiyordu. Elindeki değneği Hz. Hüseyin'in dişlerine dokundurdu. Kufe caddelerinde Hz. Hüseyin'in başı teşhir edildi.

Kerbela'da şehit edilen Hz. Ali'nin yakınları şunlardır.

Kerbela'da şehit olan Hz. Ali'nin oğulları: Hüseyin (Nesli devam etmiştir), Abbas (Nesli devam etmiştir), Cafer, Abdullah, Osman, Atik, Muhammed

Hz. Hasan'ın Kerbela'da şehit olan oğulları: Kasım, Abdullah, Ebubekir

Hz. Hüseyin'in Kerbela'da şehit olan oğulları: Ali Ekber , Abdullah

Müslim bin Akil'in oğulları: Muhammed, Abdurrahman, Abdullah

Abdullah bin Cafer'in oğulları: Abdullah, Avn, Ubeydullah

Ayrıca, Abdullah el Ekber bin Akil ve oğlu Muhammed ve Ebu Said bin Akil'in oğlu Muhammed. Kaynaklarda bu isimlere bazı ilaveler ve farklılıklar da bulunmaktadır. Genel olarak değerlendirdiğimizde yukarıda adı geçenleri tespit ettik.

İbni Ziyad, Ali Zeynelabidin'i ve halası Zeynep'i öldürmek istedi. Ancak bu isteğinden vazgeçti.

Emevilerin sapkın iddiası şuydu: Hz. Hüseyin'i Yezit'in adamları değil, Allah öldürmüştü. Çünkü Yezit Allah'ın halifesiydi. Allah adına hareket ediyordu. Yezit'in yaptığı her iş Allah'ın işiydi. Yezit'e karşı gelmek bu nedenle Allah'a karşı gelmekti. Allah kendisine karşı gelenlerin cezasını elbette verirdi. Bu İslam dışı düşüncenin eseri olarak Emeviler dönemindeki halifeler Allah'ın halifesi olarak anılmışlardır. Hâlbuki ilk dört halifeye ve Hz. Hasan'a Hz. Muhammed'in halifesi deniliyordu. Her şeyin sahibi olan Allah'tır inancı Emevi saltanatıyla Allah adına hareket eden halifelere geçti. Böylece halifeler mülkün ve her şeyin sahibi, tek güç olarak boy gösterdiler. Ceberut ve zulümlerine Allah'ı karıştırarak Allah'ın kullarına kıydılar. Hem Allah'ı hem de kullarını emellerine alet ettiler. Öyle ki Emeviler, müminlerin idarecilere itaat etmekle yükümlü olduklarına, idarecilere günah yazılmadığına ve halifelerin ahrette cezalandırılmayacağı gibi inançları yayıyorlardı. (Bakınız, İbni Abdirrabih, l, 60; İbnül Esir, Kamil, lll, 224.)

Varlığını ve icraatlarını Allah'ın ezeli planıyla izah eden, muhaliflerini ve onların fikirlerini din dışı göstermeye çalışan ve bunu ispat için de bazen dini yanlış yorumlayarak bilinçli bir şekilde kadercilik teorisini oluşturmaya ve yaymaya çalışan iktidar, toplumda dini konularda bilgi kirlenmesine de neden olabiliyordu. Hz. Hüseyin'in öldürülmesine dönemin halifesi Yezit b. Muaviye ''Allah'ın takdiri'' diyordu. Hz. Hüseyin'i öldürten Kufe valisi Ubeydullah b. Ziyad da Hz. Hüseyin'in kız kardeşi Zeyneb'e ''Sizi alçaltan, Hüseyin'i öldüren ve iddialarını boşa çıkartan Allah'a hamd olsun'' diyor ve Zeyneb'e ''Allah'ın bu yaptığını nasıl buluyorsun?'' diye soruyordu. Aynı vali İbni Ziyad, Kufe Merkez Camisinde yaptığı hutbe konuşmasında ''Hamdolsun Allah'a ki Hakkı ve Hak sahiplerini muzaffer ve üstün kıldı. Müminlerin Emiri Yezit ve onun cemaatine yardım etti. Yalancı oğlu yalancı Hüseyin'i ve onun adamlarını da öldürdü'' dedi. Bu sözlere sadece Abdurrahman bin Afif el Ezdî isimli bir kişi karşı çıktı. İbni Ziyad'ın adamları Abdurrahman'ı hemen orada öldürdüler. İki gözünü de Hz. Ali'nin yanında yaptığı savaşlarda kaybeden Abdurrahman gün boyunca camide kalır, akşam evine giderdi. Hz. Ali ve onun gözünün nuru Hz. Hüseyin aleyhinde konuşulması kanına dokunmuştu. Emevilere karşı konuşmasıyla canından olmuştu. ''Devlet terörünü, tedhişini göstermek için camide çarmıha gerildi. Artık camiler Allah'ın değil, Yezit'in kanunlarının infaz yeriydi.'' (Prof. Dr. İhsan Süreyya Sırma, Hilafetten Saltanata Emeviler Dönemi, s, 55, İstanbul 2007.)

Vali böylece camide Kerbela hadisesinde Allah'ı sorumlu tutuyor, iktidarı ve icraatlarını Hak, karşıtlarını ise din dışı ve onları bu yüzden ilahi cezaya maruz kalmış kişiler olarak ilan ediyordu. Aslında iktidarın din dışı icraatlarını Allah'ın takdiri olarak görüp bunun faturasını Allah'a kesme düşüncesi ne yeni ne de bazı halife ve valilerle sınırlı idi. Bahse konu olan düşüncenin temelleri iktidarın kurulduğu ilk yıllarda atıldı ve sonraki halifeler tarafından da devam ettirildi. Zira kaderci din telakkisi, iktidarın din politikasının önemli bir parçası olup mevcut idare için hayati öneme sahipti. Genel kanaate göre Emevi iktidarı dünyevi bir nitelik taşıyor olup dini değildi. Dini olmayan iktidar dinle ilişkilerinde 'iktidar için din' anlayışını benimsemiş olacak ki, dini ve dini olanı tahakkümü altına almaya çalışıyor. İktidar dine ve dini olana karşı tarafsız davranmanın sonuçlarını kendisi açısından tehlikeli görmüş olacak ki din adına var olan her şeyi kontrolü altına almayı vazgeçilmez bir politika olarak görmüştür. (Dr. Mustafa Özkan, Emeviler Döneminde İktidar - Ulema İlişkisi, s, 76- 78, Ankara 2008.)

İbni Ziyad, Hz. Hüseyin'in Kerbela'da şehit edilmesinden o kadar keyif almıştı ki bir kahraman edasıyla diğer vilayetlere bu facianın müjdesini bildirmek üzere atlılar çıkardı. Hz. Muhammed'in ciğer paresi, müminlerin göz bebeği Hz. Hüseyin'in hunharca şehit edilişini, İbni Ziyad müjdecileriyle Hz. Muhammed'in bedeninin bulunduğu, Hz. Hüseyin'in doğup büyüdüğü şehir olan Medine'ye de ulaştırdı.

Hz. Hüseyin'in şehit oluşunu Yezit'in Medine valisi Amr b. Said, tellallarla sokaklarda duyurdu. Mescidi Nebevi'de Hz. Muhammed'in kabrinin hemen yanında cemaate de bir müjde verir gibi duyurdu.

Atılan feryatların Hz. Osman'ın katlinden sonra atılan feryatlara benzediğini beyan ederek hadisenin Emevilerle, Ehli Beyt arasındaki bir hesaplaşmanın tabi bir neticesi olduğunu söylemekten geri durmadı. Bakınız, Mustafa Sabri Küçükaşçı, Emeviler Döneminde Medine, s, 86, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 1993.)

Medine'de de sanki kıyamet kopmuştu. Haşimilerin kadınları ağıtlar, mersiyeler yaktılar. Feryadu figana canlar dayanamıyordu. Muhacir ve Ensar matem havasında iken Emeviler saltanat sefası sürüyorlardı. Mervan b. Hakem gibilerin Hz. Ali evladı aleyhindeki lobi faaliyetleri semeresini vermişti.

İbni Ziyad isteseydi bu kadar askeri ile Hz. Hüseyin'i ve yanındakileri diri olarak yakalayabilirdi. Yezit'in emrini yerine getirmek için biat etmeyen Hz. Hüseyin'i vahşice öldürttü. İnsanlık adına utanç verici sahne Kerbela'da oynandı.

Hz. Hüseyin'in oğulları Ali Askar (Zeynelabidin) (20 yaşlarında olduğu söylenir) ve 4 yaşındaki Ömer dâhil çocuklar elleri boyunlarına zincirlenerek kadınlarla birlikte Şam'da bulunan Yezit'e gönderildi.

Yezit de elindeki değnekle Hz. Hüseyin'in dişlerini itti ve ''Hüseyin kendisinin benden üstün olduğunu, babası Ali'nin de babam Muaviye'den üstün olduğunu iddia ediyordu. Allah bizim onlardan üstün olduğumuzu gösterdi'' dedi.

Yezit, Hz. Zeyneb'e ''Allah'ın, senin Ehli Beyt'ini ne hale getirdiğini görüyor musun? dedi. Zeynep ''Onlara nasıl kıydın?'' dedi. Yezit de ''Onları Allah öldürdü'' dedi. (Mustafa İslamoğlu, İmamlar ve Sultanlar Şehid İmam Ebu Hanife, s, 141, 2. Baskı, İstanbul 1990.)

Hz. Hüseyin'in başı ve diğer şehitlerin başları Şam caddelerinde teşhir edildi.

Yezit bu vahşete ödül olarak Basra'yı da İbni Ziyad'ın emrine bağladı. İbni Ziyad'ı Kufe genel valisi yaptı. İbni Ziyad'ın kendisine 1.000.000 dirhem de hediye verdi.

Hz. Hüseyin'in başının nereye gömüldüğü konusu ihtilaflıdır. Hz. Hüseyin'in başının bulunduğu var sayılan yerler şunlardır:

Medine'deki Baki mezarlığındadır. ''Hz. Fâtıma ile oğlu Hz. Hasan da Baki'a gömüldüler. Kerbela'da şehit edildikten sonra Dımaşk'a götürülen Hz. Hüseyin'in başı Yezit tarafından Medine'ye gönderilince annesinin yanına defnedildi. Yezit'in Harre vakası öncesinde Hz. Hüseyin'in başını Medine'de kendisine karşı olanlara gözdağı vermek ve Mekke'deki Abdullah b. Zübeyr'in ders alması için Medine'ye gönderdiği belirtilir. (İbni Sa'd, V, 228; DİA, cilt 7, sayfa 387, ''Cennetü'l-Baki'' Maddesi.)
  1. Kerbela'daki cesedinin bulunduğu kabirdedir.
  2. Necef'te babası Hz. Ali'nin yanındadır.
  3. Şam'da bilinmeyen bir yerdedir.
  4. Rakka'da bir yerdedir.
  5. Kahire'de Hz. Hüseyin Mescidi'ndedir.
  6. Kufe dışında Semerkant veya başka bir yerdedir.
Yezit'in ordusundan öldürülenlerin sayısı 88'dir. 80 civarında da yaralıları vardı. Ömer bin Sa'd kendi ölülerinin namazlarını kıldırıp definlerini yaptırdı.

Karşı taraftan vicdanlarının sesine kulak vererek ölümüne Hz. Hüseyin tarafına geçenlerle birlikte, Kerbela'da şehit edilenlerin sayısı 72-87 arasındadır. Bunlardan 23'ü; Hz. Hüseyin, ev halkı ve akrabaları idi. Hepsinin kafası kesildi, saçları ve uzuvları kesildi. Cesetleri ve kanları kumlara topraklara belendi. Çırılçıplak cesetler çölde bırakıldı. Rüzgâr cesetleri toza toprağa gömdü. Onların parçalanan ceset parçalarını kurtlar dişlerine taktılar, sırtlanlar inlerine götürdüler. Yezit'in ordusu Kerbela'yı terk edince civardaki Beni Esed mensuplarından Gâdiriyye köylüleri Hz. Hüseyin'in cesedini ve diğer şehitleri Hâir denilen yerde defnettiler.

Hz. Hüseyin şehit edildiğinde 57 yaşındaydı. Saçları ve sakalı simsiyahtı, sakalında bazı kıllar hafif ağarıyordu.

Bu vahşette Ömer b. Sad'in seçilmesi rastgele değildi. Ömer'in babası Sad b. Ebi Vakkas da Emevilerdendir. Hz. Muhammed'in anne tarafından akraba idiler Bu nedenle Peygamberimiz Sad b. Ebi Vakkas'a 'dayı' bile demiştir. Bedir savaşında kendi soyuna karşı çarpışmış ve Said b. As'ı öldürmüştü. Sahabeler arasında saygın bir yeri vardı. Hz. Muhammed'in değer verdiği bir kişiydi. Uhud savaşında Hz. Muhammed'i karşı tarafa attığı oklarla korumuştu. Hz. Ömer döneminde Kufe şehrini kurmuş ve orada valilik yapmıştı. Hz. Ömer'in vefatında halife seçimi için kurulan şûra'da yer almıştı. Hz. Osman'ın şehit edilişi, Cemel ve Sıffin savaşlarında tarafsız kalmıştı. Çorak bir arazi satın alarak ihya edip çiftlik kurmuş ve orada yaşamaya başlamıştı. 675 yılında öldü. Sad b. Ebi Vakkas'ın Kerbela'da oğlu Ömer'in yaptıklarından kemikleri sızlamıştır. Ömer b. Sad, meşhur ve saygın bir sahabe çocuğuydu. Ancak Emevilerdendi. Makam ve mülk sevdası fazlaydı. Sıradan bir kişinin oğlu olmaması Hz. Hüseyin'in şehit edilmesinde ince bir taktik idi. Çapulcu bir komutanla değil soylu bir komutan taşeronloğu ile yaptırdılar. Böylelikle Kerbela vahşetinde tutunacak dallar oluşturma çabası vardır. Dünya hırsının insanları nereye sürükleyeceğine bir örnektir Kerbela.

Yezit 683 yılında öldü. Yerine 20 yaşlarındaki oğlu Muaviye geçti. Muaviye birkaç ay halife olarak kaldı. Hastalıktan öldüğü veya zehirlendiği söylenir. Yezit'in oğlu Muaviye'nin babası Yezit ve dedesi Muaviye'yi kınayıp yerdiği rivayet edilir. Nitekim Diyanet'in Ansiklopedisinde şu bölümler yer almaktadır. ''Dedesi, Muaviye ile babası Yezit'in Hz. Aliye ve evladına karşı yürüttükleri iktidar mücadelesinde haksız olduklarını belirterek onları ağır şekilde suçlamış ve öbür dünyada bunun hesabını vereceklerine inandığını dile getirmiştir.'' (DİA, cilt 30, sayfa, 336.)

Yezit'in oğlu Muaviye bile babası Yezit ile dedesi Muaviye'yi haksızlıkla suçlayıp Hz. Ali ve evladına yaptıklarından dolayı ahrette hesap vereceklerini söylerken maalesef zamanımızda bile bu vicdan muhasebesini yapamayan Yezit zihniyetinde sözde Müslümanlar var. Emevi sülalesinden l. Yezit'in oğlu ll. Muaviye ve Ömer b. Abdülaziz Emevilerin haksızlıklarını dile getiren iki halifedir. Kendi sulplerinden olan bir iki kişi de olsa hakkı teslim ederken, dindarlık adına Yezit'e ve Muaviye'ye Emevilerin haksızlıklarına suskun kalanlar, haksızlık karşısında susan dilsiz şeytan olma kaygısını taşımazlar mı?

Vicdan sahibi ll. Muaviye'nin babası Yezit'i eleştirmiş olmasına rağmen bugün dahi Yezit'i saygıyla anarak ona ''hazreti'' diyen yobazlar var. Yazdıkları kitaplarda ve makalelerde Kerbela'dan Yezit'i aklayıp, Hz. Hüseyin'i sorumlu tutmaya çalışan Yezit zihniyetli sözde bilim adamları var. Bunlar utanmasalar Kerbela'yı, Harre vakası'nı ve Kâbe muhasarasını inkâr edecekler ama tarih kitaplarından çıkarmaya güçleri yetmiyor.

''Bütün melanetlerine rağmen, ''Yezit'e lanet edilmez'' diyen hocalar ve ''Hz. Hüseyin'e karşı Yezit haklıydı'' diyen fıkıh profesörleri vardır. İşte bunlar Ebu Zerr'in dediği gibi, marufu emredip, onu terk edenler ve münkerden sakındırıp ona sarılanlardır. Bütün bu yaptıklarına rağmen, Yezit'i haklı bulanlar bir yana, ona rahmet okuyanlar bile vardır. Bu tipleri bilmez, analiz etmezsek, ebedi sömürüye mahkûm olur, dinimizin ne olduğunu da anlayamayız!.. Müslümanların başında bulunan Sultan, ya da Halife yahut Emirul Müminin, her neyse, böyle gayri İslami fiillerin işlenmesine göz yumuyorsa, hatta böyle yapılması için kendisi emir veriyorsa, bir Müslüman olarak; ''neden böyle yapıyorsunuz, bu yaptıklarınız hangi dine sığar? diye hiç mi sormayalım? Hâlâ onları Ulul emr diye lâ yus'el kabul edip susalım mı? Bu kadar yüzyıl susuldu da ne oldu? Müslümanlar ne idükleri belli olmayan ulul emr'lere kurban edilip, şahsiyetlerinden arındırıldılar, köleleştirildiler.'' (Prof. Dr. İhsan Süreyya Sırma, Hilafetten Saltanata Emeviler Dönemi, s, 67, 85, İstanbul 2007.)

''Taftazani de, ''Allah'ın laneti Yezit'in ve onun yardımcılarının üzerine olsun'' (Taftazani, Saduddin Mesud b. Ömer, Şerhul Akaid), (Haşiyetül Kesteli ala Şerhil Akaid), s, 188, İstanbul 1973.) diyerek onu lanetliyenlerdendir.'' (Yrd. Doç. Dr. Adnan Demircan, İslam Tarihinin İlk Asrında İktidar Mücadelesi, s, 361, İstanbul 1996.)

Ayrıca Yezit, Medine'yi yağmalattı. 300'ü sahabe 700 kişi öldürüldü. Öldürülenlerin sayısının 10.000 civarında olduğunu belirtenler var. Şehirde her şey üç gün mubah kılınmış, insanların canlarına ve mallarına kastedilmiş, tecavüzler sonucunda doğan çocuklara da ''Evladül Harre'' denilmiştir. Bu üç günde Medine'deki Mescidi Nebevi'de ezanlar okunamamış ve cemaatle namaz kılınamamıştır. Hz. Muhammed'in kabrinin süslerini almak için yıktılar. Yezit'e ''Yezit'in kulu ve kölesiyim, canım, malım ve ırzımda dilediğini yapar'' diye biat edenler kurtulmuş, bunu söylemeyenler öldürülmüştür (683).

Allah hiçbir kimseyi Sünni veya Alevi olarak yaratmıyor. Herkesi insan olarak yaratıyor. Ben, ülkemiz gerçeğinde kendilerine Sünni denilen bir köyde ve Sünni denilen bir anne - babadan doğdum. Emekli bir müftüyüm.
  1. Hz. Ali evladına bu vahşetleri yaptıran,
  2. Medine'de 3 gün süreyle evleri yağmalatıp, 300 sahabeyi öldürtüp, kadınların ırzlarına geçirten,
  3. Mekke'de Kâbe'yi yıktıran ve yaktırtan
Yezit'e Müslüman hatta insan demek bile içimden gelmiyor. (Bakınız, Diyanet Ansiklopedisi, DİA, ''Hüseyin'', ''Kerbela'', ''Abdullah bin Zübeyr'', ''Muaviye'', ''Emeviler'' ve ''Harre Savaşı'' maddeleri.)

Bir görüşe göre de Hz. Hüseyin Yezit'in kendisini yok etme kararlılığını görünce özellikle Medine ve Mekke'den uzaklaşmıştır. Çünkü Yezit Hz. Hüseyin'i imha etmek için Medine ve Mekke'de kutsal mekânlara ve seçkin halka zarar verebilirdi. Ancak Hz. Hüseyin Kerbela'da hunharca şehit edilmesine rağmen Yezit Hz. Muhammed'in kabrinin bulunduğu Medine'de yağma, katliam, tecavüz gibi şeneatı ve Mekke'de Kâbe'yi yakma, öldürme ve talanı işlemekten geri kalmamıştır. Fakat Hz. Hüseyin Yezit'in Medine ve Mekke'ye karşı yaptığı bu çirkinliklere sebep olmamıştır. Nitekim Hz. Hüseyin ''Herhangi bir yerde veya Kufe'de öldürülmem, benim sebebimle Mekke'nin dokunulmazlığının ihlalinden daha hayırlıdır'' demiştir. (İbni Kesir, el Bidaye, Vlll, 172; Zehebi, Siyer, lll, 293; Taberi, Tarih, lV, 289; Belazuri, Ensab, lll, 375; Yrd. Doç. Ünal Kılıç, Tartışmaların Odağındaki Halife Yezit b. Muaviye, 243, İstanbul 2001.)

Günümüzde Sünni çevrelerce kabul gören meşhur İslam Tarihi yazarı M. Asım Köksal, ''İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası'' adlı kitabının ''Yezit ve Akıbeti'' bölümünde aynen şunları yazıyor: ''Yezit içkiye çok düşkündü. Oruç tutacak olursa, onu içki ile açardı. Maymunlara, yaban eşeklerine türlü türlü elbiseler giydirir, çalgılarla eğlencelerle vakit geçirirdi. Yezit Kerbela faciasından sonra bir gün içki meclisi kurmuş, İbni Ziyad'ı sağ yanına oturtmuş, uşağına önce kendisine içki sunmasını emretmiş ''sonra da fasık İbni Ziyad'a tıpkısını sun! O, benim katımda sır ve emanet sahibidir!'' demiştir. Yezit, Huvvarin nahiyesinde sarhoş olarak avlandığı sırada yaban eşeğinin üzerindeki maymun üzerine binmiş, yaban eşeği tepilip koşturulunca, düşmüş boynu kırılmış, karnı yarılmış ve ölmüştür.'' (M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, sayfa 220, 2. Baskı, Ankara 1984.) Yezit'in, maymununun arkasından sarhoş halde koşarken boynunu kırıp öldüğü ya da koşmaktan dolayı karnında meydana gelen bir travmadan öldüğü de bildirilir. (Belazuri, Ensab, V, 300.)

Dünya tarihinde dinli, dinsiz hiçbir toplumda böyle bir vahşet işlenmemiştir. Bu vahşet, organizeli olarak iktidarın muhalefete hayat hakkı tanımamasıdır. Katliamdır. Hz. Ali evladı planlı olarak imha edilmiştir.

Soykırım ''milliyet, ırk, etnik, dini farklılıkları nedeniyle insan gruplarının yok edilmesidir'' şeklinde tarif ediliyor. İslam tarihinde bunun en canlı örneği Kerbela'dır. Kendileri gibi düşünmeyenlere Muaviye ve oğlu Yezit hayat hakkı tanımamışlardır. Muaviye ve Yezit devlet gücünü kullanarak ve organizeli olarak Hz. Ali evladına ve sevenlerine kelimenin tam anlamıyla soykırım uygulamışlardır.

Sahabenin ileri gelenlerinden Zeyd b. Erkam, Kerbela vahşetinden sonra Kufe sokaklarında şöyle demiştir: ''Ey Arap topluluğu! Bu günden sonra hep kul ve köle olacaksınız. Siz bir zillete rıza gösterdiniz. Zillete razı olanlara yazıklar olsun!'' (Taberi, Tarih, V, 456.)

Yezit devrinde Kerbela'da olanlar soykırım değilse dünyada soykırım diye bir şey yoktur. Çünkü Kerbela bir savaş değildir, Hz. Hüseyin ve sevenlerinin yok edilmesidir

Yezit saltanat düşkünü, servet avcısı ve sultacıdır. Dini iktidar için kullananlar, Allah'ı, Peygamber'i ve Kuran'ı iktidara geçmek için köprü yapanlar. İktidarı elde tutmak için dini sömürenler. Zulümlerini Allah ve din adına meşru ve yasal gösterenler saltanat düşkünüdürler. Dünyalık peşinde koşanlar, doymak bilmeyen açlar, yığın yığın altın ve avro depolayanlar, villalar, köşkler ve kâşâneler sıralayanlar, bir koyup yüz binler alanlar servet tutkunudurlar. Halkı bin bir çeşit sindirme yöntemleriyle korkutanlar, malına, canına, itibarına zarar vermekle sindirenler, muhalifleri bir türlü imha etme yolunu bulanlar sultacıdır. Kim saltanat düşkünü, servet tutkunu ve sultacı ise Yezit zihniyetindendir. Dün nasıl Yezit bunları yapmışsa bugün de Yezit zihniyetinde olanlar vardır.

Muhalefeti ekonomik olarak çökertmek, elindekileri, avucundakileri çeşitli yöntemlerle almak da Emevi zihniyetidir.

Muhalif olanı hizaya getirme, terbiye etme, yola getirme, imha etme, iflas ettirme, karalama, bertaraf etme yöntemleri günümüzde yok mudur?

Emevî devlet adamları üzerinde araştırma yapanlar, bu dönem yöneticilerinin ağa, efendi, hükümran kafasıyla ve iş adamı, tüccar zihniyetiyle devleti yönettikleri tespitinde bulunuyorlar. Bu tespitlerle zamanımız yöneticileri arasında bir çağrışım yok mudur?

Kerbela vahşetinde payı olanların bir kısmı daha dünyada iken çeşitli belalara ve musibetlere uğrayarak feci şekilde can vermişlerdir. Geriye kalanlar da Ehli Beyt'e bağlılığını gösterenler tarafından cezalandırılmıştır. Nitekim Muhtar bin Ebi Ubeyd es Sakafi (622-687) ve İbrahim bin Eşter (691) tarafından Hz. Hüseyin'in şehit edilmesi olayına karışan herkesi (248 kişiyi) öldürdüler. Ömer b. Sad ve iki oğlu da öldürülerek ağaca asılıp yakıldı.

Kerbela'da Hz. Hüseyin'in ve Ehli Beyt'in başlarını kesenlerin bir kısmının kesik başları yan yana dizili halde Kufe Mescidinin avlusunda dururken bir yılanın gelerek Ubeydullah'ın burun deliklerinden girip çıktığı ve bu işi üç defa tekrarladığı rivayet edilir. (Bakınız, Tirmizi, Menakıb, 31. 3780 nolu hadis.)

Bu vahşet ile 1400 yıldır Müslümanların kalbinde dinmeyen bir acı, kapanmayan bir yara oluşmuştur.

Saygılarımla.


İhsan Özkes
CHP PM Üyesi
(Üsküdar Eski Müftüsü)


Puan Ver 5Puan Ver 5Puan Ver 5Puan Ver 5Puan Ver 5
Diğer Yazılar Başlık Sol Kısım

Bu Yazarın Önceki Yazıları

En Çok Okunan Haberler

Diğer Yazılar Başlık Sağ Kısım
+4
°
C
+
-1°
Uskudar
Pazartesi, 14
Salı
+ +
Çarşamba
+ +
Perşembe
+ +
Cuma
+ +
Cumartesi
+
Pazar
+ +
7 Günlük Hava Tahmini

EN ÇOK OKUNANLAR

Üsküdar Nöbetçi Eczaneler Günlük Burç Yorumları
Üsküdar Haritası

GAZETELER

Hürriyet Dünya
Milat Sözcü
Yeni Şafak Türkiye
Takip Et :
Üsküdar 34 Feedburner
www.uskudar34.com © 2007-2022 Tüm Hakları Saklıdır. Sitedeki içerikler kaynak gösterilmeden kullanılamaz.
Destek ve Bilgi : [email protected]
Bu sayfa 0.03 saniyede yüklendi.

www.uskudar34.com web sitesinde yer alan tüm sayısal ve sözel içerik sadece bilgilendirme amaçlıdır. Köşe yazılarında yer alan içerik yazarların kendi görüşleri veya alıntı(kaynak gösterilerek) olup; ilgili konu hakkında uskudar34.com'un genel görüşünü yansıtmaz.

Web sayfalarımızda yer alan bilgiler ve doğrulukları tarafımızca garanti edilmemekte olup, bu bilgiler belli bir getirinin sağlanmasına yönelik olarak verilmemektedir. Bu nedenle bu sayfalarda yer alan bilgilerdeki hatalardan, eksikliklerden ya da bu bilgilere dayanılarak yapılan işlemlerden doğacak her türlü maddi/manevi zararlardan ve her ne şekilde olursa olsun üçüncü kişilerin uğrayabileceği her türlü zararlardan dolayı uskudar34.com sorumlu tutulamaz.

sanalbasin.com üyesidir